PARİS
Paris’te yağmurlu bir gece… Chris de Burg’un o enfes şarkısında ki gibi… Yağmur yağıyor düşlerine… Sen nehri akıyor gecenin içinden, “ben bu kaldırımın taşlarını özlerim” diyor kadın. İnsanların beceremediği şeyler geliyor aklına… Aynı yolda yürümekle başlıyor her şey… Yürüyememekle bitiyor. Paris, kadını içine çekiyor, hiç bırakası yok gibi… Victor Hugo geliyor aklına, sonra çocukluğu… Çirkin mi çirkin Quasimodo çocukluğunun görüntülerinden çıkıp güzeller güzeli Esmeralda’yı arıyor Notre Dame’ın pencerelerinden uzaklara bakarken… “Quasimodo çok çirkin ama iyi biri değil mi anne”?... Edith Piaff’a rastlıyor kadın kirli bir cadde de… Sokak şarkıcılığı yapıyor henüz… Sokak o güzel sesle uğulduyor… “La vi en rose” a dönüşüyor ardından Paris… “Hayat tozpembe bebeğim al beni kollarına”… İşte sonunda kayboldun bu eşsiz düşün peşinde… Öyle şeyler görüyorsun ki anlatamazsın artık hiç kimselere… Çünkü artık biliyorsun ne sen onlardansın, ne de onlar senden… Şimdi daha çok yalnızsın… ...