AKROSTİŞİ YOK BU HİKÂYENİN

Tekerrüründen yorulduğum hayat! Kalbimi veriyorum yalancı rüzgârlarına. Bir esiyor, bir yüz beliriveriyor başucumda ve tüm hayatım flashbacklerle bana geri dönüyor. Bir yüz, Karadeniz kenarında yüreği büyük bir çocuğa döndürüyor beni… Tam kayalıklara özenmeyi bırakmışken yıldızlarına küsmüş dolunaya dönüyor ruhum… Ey sevgili! İrlanda adasında bir Karadeniz rüzgârına düşürdün beni, oturdum cennet kayalıklarıma tam orada bıraktığım deli çocuğa sarılıyorum. Fütursuz, kuralsız, vahşi prenses bekliyor tam orada ve kendine dönmeyi bekliyor sessizce haykırarak. Yine aynı yerdeyim gülerek kavga ediyorum. Boğaz’a gidiyorum adını akrostişle yazamayacağım bir hikâyede ve İstanbul kadar görkemli bir şekilde kayboluyoruz gecenin hiçliğinde. Sana, senlere, bana, benlere gidiyorum aniden… Aynı hikâye bir başka yüzle çocukluğuma sarılıyor. Bir kere daha! Haydi, Tanrım durma yine yap, bakalım daha ne kadar dağılabilir bu çocuk! Çok geceler geçti çocukluğumun son günlerinin ardından ama ben hep o...