Kayıtlar

Ekim, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AKROSTİŞİ YOK BU HİKÂYENİN

Resim
Tekerrüründen yorulduğum hayat! Kalbimi veriyorum yalancı rüzgârlarına. Bir esiyor, bir yüz beliriveriyor başucumda ve tüm hayatım flashbacklerle bana geri dönüyor. Bir yüz, Karadeniz kenarında yüreği büyük bir çocuğa döndürüyor beni… Tam kayalıklara özenmeyi bırakmışken yıldızlarına küsmüş dolunaya dönüyor ruhum… Ey sevgili! İrlanda adasında bir Karadeniz rüzgârına düşürdün beni, oturdum cennet kayalıklarıma tam orada bıraktığım deli çocuğa sarılıyorum. Fütursuz, kuralsız, vahşi prenses bekliyor tam orada ve kendine dönmeyi bekliyor sessizce haykırarak. Yine aynı yerdeyim gülerek kavga ediyorum. Boğaz’a gidiyorum adını akrostişle yazamayacağım bir hikâyede ve İstanbul kadar görkemli bir şekilde kayboluyoruz gecenin hiçliğinde. Sana, senlere, bana, benlere gidiyorum aniden… Aynı hikâye bir başka yüzle çocukluğuma sarılıyor. Bir kere daha! Haydi, Tanrım durma yine yap, bakalım daha ne kadar dağılabilir bu çocuk! Çok geceler geçti çocukluğumun son günlerinin ardından ama ben hep o

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Resim
Bir varmış bir yokmuş Aşk mor dağların ardına saklanmadan önceymiş Önceymiş ironik kelepçelerden Denizden maviler koyarmış kadın sepetine Bir varmış bir yokmuş Şimdi bir bavul bekler soğuk bir evin köşesinde Aşkı İstanbul’a küskün, Sevgiliden arta kalmış boş sigara paketi cebinde Paket ki boş,  atmaktan ötesini yapmayan kalbi gibi… Bir şehir var derler uzakta Sevdalılarını zehirlermiş O zehri içen önce öğrenirmiş Derinden yaşamayı tüm duyguları Sonra da kara sedasında kıvranırmış şehrin… Şehr-i İstanbul derler adına Var hala binlerce sevdalısı… Şimdi bir evde kadın, Sakinlerinin ruhuyla karanlık Dublin’in karanlık ve ıslak sokakları gibi… Yine de sever Dublin şehrini… Sevdalısı olmasa bile… Burada periler yaşar derler, Onları kovalar sarhoş soğuk gecelerde… Derler ki herkes dertliymiş bin yılların Çok dinli, çok dilli şehrinden… Aşıklarını vermiş Müslüman bir hokkabazın eline. Derler ki geceler bitmez olmuş hüzünden…