Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YALNIZLARIN RESİMLERİ

Resim
           Yalnızlar başka şarkılar söylerler. Onların melodilerinde özlem vardır. Ateşinde düşler yanar, dumanından hüzünler çıkar. Yalnızlık başka türlü bir duygudur. Her dokunduğu ruha başka elbiseler giydirir. Ağaçlar gibi yalnızdır kimileri… En yakınına bile birkaç adım uzak, dimdik… Üstüne konup şarkılar söyleyen kuşları bile silkelemeye hazır ve fütursuz… Kimisinin yalnızlığı gökyüzü gibidir. Bulutlar, yıldızlar, üzerinde uçan kuşlar, gelip geçen uçaklar, mavisine dalan âşıklar… Hepsi tanır onu. Oysa o her şeyi görme yetisi yüzünden bulamaz kendisine dokunabilecek birini. Şeffaf odalarına girip de yorumlayanlar sanırlar ki ona değdiler. Öylesine kolay görünür ki mavisinden başka bir şey saklamaz sanırlar. Bildiğim en ilginç yalnız gökyüzüdür belki de… Bazıları Rüzgâr gibi yalnızdır. Okşar insanların yüzlerini… En mahrem yerlerine dokunur istediklerinin. Kapılardan sızar, evlerin camlarından dolar odalarına sevdiklerinin…  Kimisini üşütür, kimisini neşelendirir. Gide

ÇOCUKLUĞUMUN ATATÜRK’Ü

Resim
Bizim çocuk olduğumuz zamanlarda ülkemin her toprağında adın şanla, şerefle anılırdı Paşam! Okula girdiğimiz ilk an mavi gözlerini görürdük. Bir ateş yanardı içimizde sana bakarken. Senin sözlerinle and içerek büyüdük. Senin yolunda yürümeye yemin ettik daha "a,b,c…" demeden önce.                  Ben seni öyle çok sevdim ki Mustafa Kemal Paşa; bu vatanı sever gibi sevdim. Doğduğum toprak gibi, her gün gördüğüm deniz gibi, uzaktan izlediğim ve adını özgürlük koyduğum yıldızlar gibi sevdim. İsmin, özgürlük oldu dilimde. Yüzün, cesaret diye aşılandı gözlerime.                  Büyüdükçe başka bir şeye dönüştün bende. Sen, özlediğim ülkemin adı oldun. Sen, özgürlük şarkılarının melodisi oldun. Rüyalarımda yol göstericim, ideallerimde ilham kaynağım oldun. Yüzünü hiç unutmayayım diye kolye yapıp astım boynuma. Çakmak gözlerindendi belki de maviye olan tutkum...                  Zaman beni hep şaşırttı hala da şaşırtmaya devam ediyor Atam! Önce senin yasakladığın harfleri zorla

GEÇMİŞ HAYATLARDAN GELEN ADAM

Resim
                Ben, seni sevmiştim bir zamanlar... Gözlerinden ruhuma döküldüğünde sevdan, bir başka ülkede ıssız çöller sulara kavuşmuştu biliyordum.  Titreyen ellerimden evrene düşüyordu tüm korkularım. Gülüşünde uyanıyordu gece ve yıldızlar dökülüyordu denizlere. Öyle bir andı ki tüm zamanlarımdan mutluluk çalacak kadar güçlüydü. Başka bir asrın başka bir şehri çalmıştı kapımı o vakit.  Gittiğim ülkenin adını bilmiyordum. Mevsimi hatırlamıyordum. Ne olmuştu görmüyordum. Hangi dilde hangi şarkılar söylenmişti bilemedim. Sadece gözlerini gördüm ve uçtum başka diyarlara. Adını bilmediğim şehirlerde, büyüsünü hatırlayamadığım dilde şarkılar söyleniyordu ve ben, şimdiki zamandan geçmişteki ellerine dokunuyordum.                 Sen, adını hatırlamadığım halde söz verdiğimi bildiğimdin. Sen, bu hayata dalarken unuttuğumdun. Bunu şimdi anlıyorum.                 Hangi hayatta, kim bilir hangi girdapla, denizlerinden kıyılara vurduğumu bilmiyorum sevgili! Beni affet! Çünkü ben bu hayatta t

VURULDUM

Resim
Öyle çok sustum ki konuşacak bir şeyin kalmadığını çok geç fark ettim. Öyle çoktum ki seninle azıyla yetinemedim. Şimdi sessizliklere boğulan ben miyim yüreğim mi bilmiyorum sevgili! Hayat mı sustu? Rüzgar mı durdu? Güneş mi göz kırptı bilmiyorum… Tek bildiğim sustuğum her şeyle savaştığım… Dilini çözdürmek için dilenen bir dilenci gibi ruhum… Hayatımdaki senden uzağa gittikçe eskittim tüm sevdaları… Sevdiğim her şeye yabancı kaldı yüreğim ve şimdi sevecek bir şey bulamıyor.                 Hatırlar mısın bizi? Neydik? Ne yapardık? Hatırlar mısın; en çok susarken konuşurduk biz seninle. İşte bu yüzden belki de konuşma arzusuyla yanıyor şimdi dudaklar… Sen kadar olmayan her şeye konuşasım var sevgili! Senden uzak olan her şeye sarılası var kollarımın… Seninle durdu diye bu ayaklar koşmak isterler şimdi…                 Dinlediğim en güzel şiir kimindi? En çok hangi şarkıda gülmüştük? Benim kimseye ait olamayan ruhumun kelepçelerini hangi sihirli değnekle etkisiz yapmıştın?  Kimdin sen

KUŞLARIN ŞARKILARI

Resim
Sessizlikti tercihim. Kalabalıkların insanı kirleten gürültüsünün tam içinde uzak duruyordum aşklardan. Ruhumu derin bir yalnızlık sararken kalbimi kötülüklerden koruduğum uzun bir yolda dimdik yürüyordum sana rastladığımda. Neydin bilmiyorum, kimdin bana kim gibi göründün onu da bilmiyorum. Takıldı kaldı bakışın gözlerime. Seni ben kuşların cıvıldayarak ruhumu uyandırdığı bir sabahta bıraktım. Ruhumun özgürlük diye bağırdığı uzak bir yoldan el salladım sana. Çok eskimiş, hayali hiç bitmemiş, ruhu ruhumu saran bir aşkın aynasına bakar gibi aksetti gülüşün ruhuma. Bir yerlerde özlediğim kadar ergen oldum. Bir yerlerde hep istediğim kadar büyük. Doğru tutkumla bağdaşacak kadar istediğim gibiydi seninle olmak.                 Şimdilerde unutulmuş zamanlardan kalma bir yaz aşkı gibi gidişini izliyorum. Beni benden çalan sessizliğinden sıyrılıp kalabalıklara koşuyorum. Kalabalıklar ki unutturur diyorum “herkesle, birlikte dalga geçtiğin adamı”… Yalnız bakıyorum insanların çiğ hallerine. Ken

PAULO COELHO – ELİF; EZELDEN BERİ YOLCUYUZ ASLINDA

Resim
“Rüyaperestlere boyunduruk vurulamaz”                  Biliyorum ki; Bir gün bu dünyanın görünmez çanlarını onlar çalacaklar. Hayalperestler, arzudan elleriyle kadim zamanların yüce sırlarını yakalayacaklar ve yaratmaktan doğan bir güçle sırlar kapısını açacaklar.                  Zamanın kollarında gerçek ve sıra dışı bir yolculuğun hikayesiydi Paulo Coelho’nun Elif isimli kitabı. Dev Rusya topraklarını trenle geçerken yanında olmayı başaran Türk kızı Hilal’le ruhlarının asırlık yolculuğuna bir eşlik edişti Elif’i okumak. Varlığın ezelden ebediyete vardığı çizgiydi Elif.                  Elif, oldukça ilgili olduğum spiritüel inanışları içinde barındıran bir kitap olduğu için bana gayet etkileyici geldi. Fakat okurken beni düşündüren önemli bir noktaya değinmeden edemeyeceğim. Kitap bitene dek hep “Acaba orjinali daha güzel midir” diye düşündüm. Çünkü anlatımında insanı koparan bazı yerler vardı ki bunu yazarın değil çevirmenin yarattığından şüphelendim. Tabi ki bu yorumumu kesinle

BİR KADEH EKSİK

Resim
           Bu bir gidiş hali. Senden uzağa, benden uzağa ve bizden kalana rağmen gitme durumu. Hep bildiğinden, en iyi tanıdığını sandığından, kendinden ayırmadığından gitme hali… Suskunlukların çözüldüğü anın resmini çizmeye çalışıyor beynim. İki adım ileri bir adım geri yürüyordum yolları şimdi koşmaya çabalıyorum. Giderken 2 beyaz bardağın birini de alıyorum yanıma. Biraz uykusuz gecelerden çalıyorum, biraz da acılı yemeklerden. Pijamalı sarhoş vakitlerin kahkahalarından da koydum bavuluma. Birkaç semtin isimlerinden harfler çalıyorum giderken. Bir parça da neşeli bayram sabahlarının votka kokulu bahçelerinden ıslak toprak kokusu götürüyorum yanımda. Senden uzağa giderken,  iz bırakmamaya dikkat ederek, beraber yürünmüş tüm sokaklarından geçiyorum İstanbul’un.  Bilirsin her zaman gitmeyi kalmaktan iyi bilirim. Oysaki şimdi varacağım yerin adı yok. Orada hangi şarkının söylendiğini bilmiyorum. Konuştukları dil bu vakitte her zamankinden daha tanıdık. Çünkü sözden çıkan yalana dair

ÇOK SEVİLMİŞ DOSTLARIN İHANETLERİNE DAİR

                Belki de saklı sözleri yazma vaktidir şimdi. Yüreğimde safça sevilmiş tüm insanlara dair kelimeleri tüketme zamanıdır.  “Ben bunca kirliliğe rağmen bu dünyada seni yanıma yaklaştırdım, sana düşlerimden bahsettim. Çünkü sen farklıydın diğerlerinden. İşte bu yüzden bir senden gidemedim” deme vaktidir belki de.                 İhanetlere gebe düşmüş bir ruhun saklı sevmelerine ortaklık eden ender insanlardandın sen. Ne kadar yakınsan bana o kadar acıtabilirsin ruhumu. O yüzden kalkanlar topluyorum şimdi… Herkes öldürürmüş ya sevdiğini; Yalanlar söyleyip de öldürme anılarımızı diye susturuyorum cümlelerimi.                 Bazen sevdalar dostlara da duyulabilir. Sorarsın yalnız gecelerde kendine; “Ben en çok kiminle gülmeyi becermiştim?” diye. En çok kime anlattım? En çok kimin sözlerini severek dinledim? İşte o zaman bir dostun adı gelir derinlerden…  Yüreğini yüreğine dokundurduğunda sana ihanet ettiğini bildiğin, severken öldüren bir dosttur canını acıtan. Sırf bir zaman

TANIMLANMAMIŞ

                Seni saklıyorum deniz kenarlarında… Saklı cümlelerde, hiç söylenmemiş sözlerde saklıyorum seni… Anladım ki kaçsan da kovalarmış aşk. Bunca kaçıştan sonra anladım ki yürek kimi seçmişse ona varırmış yeniden ve yeniden… Karışmazmış beyin yüreğin işine. O gidermiş inatla kendine benzettiğinin yanına, ruhunu tamamlayanın sofrasına…                 Yüreğimde eksik ve en güzel dizesi henüz yazılmamış bir şiire benziyorsun sevgilim… Ne kadar sussam o kadar derinleşen, konuştukça melodilerle süslenen bir tamamlansa benzeri olamayacak eşsiz bir şiir kadar güzelsin…                 Senli cümlelerin boşluklarını dolduramıyorum. Senden uzaklara kaçarken bilmeden hep aynı durakta duruyorum. Gözlerimi kapayıp Tanrı’ya sessizce sorular soruyorum. Bu sevdayla nereye gidilir bilmesem de hayat gibiyim ben de;  zamanı tutmaya çalışmıyorum. Belki başka yollar da vardır deyip yürümeye devam ediyorum.                 Bir gülümsemeye, bir hoyrat tavra, bir melodiye, odamdaki deniz kokusuna ye