Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

RUH EŞİME MEKTUPLAR 1

Resim
               Her ne kadar aralara serpmiş olsam da lacivert gözlerini, aslında hiç yazmadım senin hakkında sevgili! Hiç bahsetmedim Dublin’in her sokağının bir anlamı vardır benim için. Yağmurun, soğuğun, sarhoşluğun bir anlamı vardır benim için. Biraz Büyük Britanyalı, çok fazlaca İrlandalı olan ruhunun İtalya’da aldığı gösterişe vurulmuştum ben aslında. Seni ilk gördüğümde dünyanın durduğunu senden başka çok az kişi bilir aslında. Hatırlarım ilk kez gördüğüm anı seni; kalabalık bir gurubun arasında o kendine has yürüyüşünle ve geceyi aydınlatan gülüşünle… Bana ilk “Merhaba” dediğin anı hatırlarım. Elimi sıktığında ellerinden bütün vücuduna bir ürperti yayıldığını ve asla başına gelmemiş olan bu şeyden korktuğunu itiraf etmiştin bana sonralarda… Ruh eşleri birbirlerini görür görmez tanırlarmış ya tanımıştık bizde işte. Barın kapandığını ve bizim hala konuştuğumuzu hatırlıyorum. Arkadaşın demişti bana “Biliyor musun bu adam bütün dünyanın peşinde koştuğu süper yaratıcı bir reklamc

BAYAN PEREGRINE’İN TUHAF ÇOCUKLARI: TUHAFLARIN GÜZEL DÖNGÜSÜ

Resim
“Bize birkaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!” George Bernard Shaw                                       Uzun zamandır, İngilizce ve Türkçe arasında sıkışmış entelektüelliğimin verdiği savaşa yenik düşmüş okurluğumu diriltmeye çalışıyordum. Yıllardır çılgınca biriktirdiğim parapsikoloji kitaplarının veya geçmiş yaşam hikâyelerinin de yardımıma koşmadığını görünce kendimi D&R ’ın fantezi bölümüne kapadığım birkaç saat geçirdim. Bayan Peregrine’in  Tuhaf Çocukları ’yla karşılaşmam da böyle oldu.                              Son 2 senesini İrlanda adasında geçirmiş ve İstanbul’a yeni dönmüş biri olarak kitabın içinde rastladığım ada insanları, Father Ted izleme sevdası, yağmurlu ve puslu hava gibi küçük detaylar beni tesadüfler dünyasının içinde ufak mistik bir yolculuğa çıkardılar. Soluksuz okuduğum kitabın içinde biraz Heroes , azıcık ucundan Harry Potter , bayağı bir de The 4400 yakalamış olsa da beynim, kitabın fotoğraflarıyla büyülediği hayal gücüm

ÖLDÜR SEVDİĞİNİ DURMA

Resim
Ne demişti İrlandalı şair Mr. Wilde “Herkes öldürür sevdiğini” Öldürdük bizde birçok kere Sevgi nerde peki? Kaldı romanın ayraca takılan köşesinde… Bir de; Romantik kadının acılı kalbinde, Hovarda adamın çoktan unuttuğu ilk aşkında, Paradan önce, çocukluktan bir sonra… Dinden, dilden, ırktan önce… Sevgi mi? Öldürürüz biz sevdiklerimizi… Tutmuyor yoğurt gölde Niyet mayası göle uymuyor… Hey koca Nasreddin! “Ya tutarsa” dedin diye oldu hepsi! Yürek katili bir ülkenin çocuklarıydık biz Rakı masasında öldürürdük sevgililerimizi Şiirleri paket yapıp sarmalardık şatafatlı hatalarımıza Sonra bir gün uyandık Baktık sevdiklerimizi öldürmek yetmemiş Sokakları öldürdük, Kuşları, ağaçları, gazetecileri, aydınları Öldürdük… Yetmedi… Katil aradık… Oysa dememiş miydi şair; “Herkes öldürür sevdiğini” Biz vatanı sevdik diye Bıçakla oya oya öldürdük... Vallahi billahi sevdiğimizden! Onu sevmezsek Allah’ı seviyoruz! Ya Allah Bismillah Al

18 YAŞINDAN BÜYÜKLERE

Resim
Bir bomba düşer uzakta ki ülkeme Kandan bir denize döner sokakları başkentin Alışmaktan korkar insanlarım… Sevmeye korkarlar birbirlerini… Sonra bir rugby akşamında bulurum kendimi Doğru ya ben küçük kırmızı mitolojik cinlerin şanslı ülkesindeyim… En büyük derdi “siktiğimin yağmuru” bu ülkenin… Bir de her yere doluşan yabancılar… Bir orospu yağmur yağar geceye ardından Kaybederim vatanperverliğimi “Yaşasın” diye bağırırken maçın heyecanıyla… Masada İskoç dostum var yine, Bir Türk’le yapamadık bu sohbetleri… Kayboluruz spiritüalizmin dipsiz kuyularında Araya girer İngiliz “Gitme sen buraya aitsin” diye… Aklımda eski sevgilinin Büyük Britanya’dan çalınmış lacivert gözleri, Bir de İrlandalı Getto sohbetleri… Bu bar değil miydi hayatımın en harika akşamını geçirdiğim? Şimdi bir İskoç, bir Türk, bir İngiliz bizim olmayan bir maça kadeh kaldırdık… O akşamı da çalmıştık düşlerden zaten Çalıntı bar burası O’Neills derler… Çok sikik şekilde sıkıc

KARA GECEDEN GECEYE

Yine ordasın, denizin yakamozla buluştuğu yerde Taşınmalar, vazgeçmeler, büyümeler… Hiçbir şey alamayacak seni oradan değil mi? Çok aykırı bir geceye öykünüyor elindeki içki Fazla şiirsel, çok fazla düşsel, bir o kadar da arsız… Ordaydık bir zamanlar Boğazın Karadeniz’e baktığı yerde Kendi doğrularımızla şu manasız insanlığa savaş açtığımız yerde Kalbimizin sol yanından çıkardı şarkılar Biz bu dünyayı en çok sol yanından severdik… Biz bu ülkeyi düşledik                Herkes gülerken…                               Farklı renklerden farklı sesler çıkarken                                             Biraz arsız olsun istedik oyunların yerine Biz Elif’ler istedik kağnısı yerine elindeki kitapları yedip savaş açan karanlığa… Sonra Elifler türedi şehrimizde, Anlamını bile bilmediği namusunu yeden… Namussuz muyduk biz? Hangi içki şişesi almıştı bedenlerimizi? Biz Tanrı’yı yüreğinde taşıyan, Rakının beyazına bile gelenekleri koyup mutlu olanlardık aslı

AŞKLARIN EN GÜZELİ OLSAN BİLE

Bir masala düşmek ister ya yürek Kuzey rüzgarlarına kapıldı aniden… Öyle sertmiş ki kuzeyde rüzgar Doğu kaybetmiş gizemini… Gökyüzü göründüğü gibi olmak ister asırlardır Değil! Ne yazık ki gören gözü engel… Bu yağmurlu ve rüzgarlı Dublin sokakları konuşur benle sevgili! Görkemli İstanbul’dan çok konuşur hem de… Daha bir asil, daha bir doğrucu… Ruhumun bir bağı var kuzeyle görünmez Ağaçlar konuşur, yağmurlar konuşur Seninle gittiğim tüm barlar konuşur… Gökyüzü hep böyledir Sanarlar ki her şeyini anlatır, gösterir… Kendisi bile bilmez ki anlatmadıklarını… Bende unuttuğun saatine dokunuyorum günlerdir… Daha gitmiş olmadığını biliyorum… Eşyaların duruyor odamda… Bir de seni düşünerek alınmış olanlar… Her şey bakıyor bana uzaktan… “Yine mi” diyor melekler uzaktan “Yine mi gitmek olacak yolun”… Bilmiyorum… O kadar eşsiz bir ruhum var ki benim Sen görmeden görür Sen düşünmeden düşünür Sevdiği kadar çok hisseder Gitmeye tutkundur