Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BENİM MASALIM

Resim
Ben hep Kaf Dağları’nın ardını merak ettim sevgili! Ben hep masallarda ki gibi bir hayata eşlik etmek istedim. İyilerin hep kazandığı, kötülerin mutlak kayıplara uğradığı ve mucizelerin gerçek olduğu bir Dünya’da kendi prensimi aradım durdum. O yolda ilerlerken bile bile göz yumdum insanların beni kandırmasına… Elimde bir sihirli değnek var sandım, “değiştirebilirim” dedim… Denizleri isimlendirdim, rüzgarlara seslendim, güneşe küstüm, dolunaya dönüştüm… Çok yol yürüdüm ve sihirli değneğimin çalışmamasına alıştım… Kayalıkların hayata küskünlüğünden, denizin hoyrat hallerinden, gecenin yalan yüzlü yıldızlarından, dolunayın vazgeçmişliğinden o kadar sıkıldım ki esmek istedim… Her yanı yakıp, yıkıp gidip esmeye gücüm olsun istedim… Hepsinin ardından güneşi hatırladım… Yağmurların peşi sıra gökkuşaklarına hükmeden güneşi anımsadım… Yakıp kavuran, her zaman gerçekleri gösteren, ışığıyla gözleri kamaştıran güneşe dokunmaya cesaretim var mıydı benim? Şimdi gözlerimi kapadım güneşe doğru y

BABAMA

Resim
Bugün babamın doğum günü… Yine bir 19 Mayıs, Gençlik Bayramı, Giresun’da Mayıs 7’si Aksu Festivali zamanı. Kiraz mevsimi… Babam benim her şeyim… Hayatımı şekillendiren adam… Ben onu o kadar çok sevdim ki, ben ona o kadar çok benzedim ki ben onla öyle bir karma oldum ki bilmiyorum daha büyük bir sevgi… Daha küçücüktüm askere gitmiştin babacığım… Elimde kılıcımla, silahlarımla gezerdim… Yolda geçen askerleri görünce saygı duruşuna geçerdim… Babamı beklerdim azgın Karadeniz’e bakıp. “Gelsin artık gelsin yoksa ben de asker olacağım” derdim. Sonra geldin… Bana Heman’in kılıcını ve köpeğini getirmiştin… Kılıcı kaybettim, köpeği hala saklıyorum… Sonrası okul yıllarım… Öğütlerin hala kulağımda… “Bir gün bir olay olursa ve haklıysan sakın sessiz kalma! Birisinin sana vurmasına izin verme! Her şeye rağmen başın belaya girerse tamam ben arkandayım”… Hep de öyle oldu… Ruh hastası okul müdürü önümdeki çocuğun çekip saçını kopardığında, öğretmen manasız sıra dayağına çekmeye çalıştığında,

RÜZGÂR’A SESLENİŞ!

Resim
Ey Rüzgâr! Asaletine imrendiğim Rüzgâr! Varlığına inandığımda Dünya’nın bütün sahte siluetlerini küçük gördüğüm Rüzgâr! Sen benim küçük mucizelerimsin. Yeryüzüne düşen ilk yağmur damlasının yanaklarımdan kayıp geçmesi gibi, pembe gül ağacında bir tane mavi gül açması gibi, ufka bakan gözlerimin önünde aniden zamansız bir gökkuşağının belirmesi gibi! Gözlerimi delip geçen bakışlarının ruhumu gördüğüne eminim, ne hissettiğimi ben söylemeden bilensin sen! Mesafeler ayırsa bile gözlerimi kapadığımda konuşabildiğim tek varlıksın sen! Biliyorum duyarsın… Bakışların buz dağları gibi, sadece gülümsediğin insanlar anlıyor yaydığın sıcaklığın bütün karları eriteceğini… Benden başkası bilemez masallara ne kadar da inandığını, benden başkası bilemez içinde sakladığın Peter Pan’i… Bilemez kimseler içinde gizlenen o muhteşem çocuğu! Seni görüyorum Rüzgâr! Yağmurlar yağdığında, denizin dalgaları kudurduğunda, kalabalık yalnızlıkların ortasında, sonuca varmayan sohbetlerin ortasında, beyaza bul

YOL KENARINDAKİ AYAKKABI

Resim
Yol kenarında tek bir ayakkabı… Eski, yırtık, yaralı ve solgun… Baktım ona öylece… Ne gelmişti başına sahibinin? Peki ya özlemez miydi diğer yarısını? Yol kenarında yalnız başına bırakılmış, kim bilir ne badireler atlatmış hüzünlü ve masum bir ayakkabı… Belli ki yol arkadaşını daha yeni kaybetmiş… Bizlerde böyleyiz işte… Adımlar atıyoruz, yollarda yürüyoruz… Kimi zaman yol arkadaşlarımızı kaybediyoruz… Kimi zaman da yapılmış bir diğer yarımız var mıdır diye soruyoruz kendi kendimize… Bizim yolculuklarımızı ancak ölümler bitirebiliyor… Mola yerlerimizi hayat seçiyor… Buna rağmen tüm zorlu yolları, engebeleri, engelleri aşarak yürümeye devam ediyoruz… Yalnızlıklarımız, yorgunluklarımız, yarı yolda bırakılışlarımız bizim yolumuzun değişken süreçleri sadece nasıl olsa bukalemun misali yenileniyor ve renk değiştirmeyi de biliyoruz. Kimselere anlatmıyoruz yürüyüşe ilk başladığımız zamanları… Üstümüzde hayatın yeterince işlemediği o parlak deri varken ne kadar da pahallı olduğumuzdan