Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SERHAT

Resim
Akaretler yokuşunda, Şampiyondan bir kokoreç... Böyle başlamıştı her şey... Şimdi şairin elleri göklere uzanıyor... Yitip giden dostunu arıyor...  Bir kokoreçten, 18 yıla yayılan maceralara evriliyor yüreği... Futboldan hiç anlamayan şairin, Sporla dolan dünyasıydı dostu. Buluşmalar maç çıkışları, Konuşmalar maç bitişleri... Fanatik bir dünyaydı seninkisi... Ey dostum!  Hiçliğin orda hala, Trump Tower’da... Cihangir’de... Beyoğlu’nda...  rakı içilen o eski barlarda... Tektekçi’de... Tarlabaşı’nda çığlık atarken Gecenin 3’ünde atletli amcaya O gün ölmedik ya ölmeyiz de... Hatırlar mısın? Bebeğini dans ederek düşürmeye çalışan Genç kadını? Masayı kıskanarak terk eden eski sevgilini?  Küsmelerimizi hatırlar mısın? Durmadan geri dönmelerini... Erman Toroğlu’nu?  Moda’yı?  2020’de öldüğünde, Balat’da boş kaldı 2 kadeh... Kadehlerin seni öldürdüğünü bilerek, Kadehlere rağmen, Ben her içtiğimde bir kadehim var, Havaya kaldıracak O güzel gülüşün için... Serhat olsun bu şiirin adı... 13.12.2020

İKİ SALTANAT

Resim
Adamla kadın!  Bir yansıma misali  Geleneksel bir aynadan... Ne varsa adamda karanlık, Boğuşmak istemediği gerçeği kadının! Takıntılarıyla buluşuyorlar... Takıntılarla savaşıyorlar...  Ne kadar sevmedikleri yansıyor Aynaya, Kendilerini... Dünya duruyor, Zaman duruyor, Fikirler akıyor... Konuşuyorlar... EGO’larından koca bir kalkanla... Bir ömrü düşündürüyor zaman... Bir ömürden zaman çalıyor tinsel açmazlar... Zaman durmuş, Kaydıraktan kayan çocuk donmuş, Lopez’le Pit arasında kalınmış...  İçsel savaşları birbirininkine karışmış...  Salıncak kalmış gökte... İkisi de kaybettiği şöhretinin peşinde... Biri salıncakla çıkmış göğe, Diğeri ters kayıyor kaydıraktan, Donmuş ikisi de...  Zamanı dondurdukları gibi içsel dünyalarında, Zamanın kendisi de donmuş... Oysaki bir başka zamanda... Prensken, Prensesken... Karşılaşmak vardı...  Düşmüş bir imparatorluk var, Yükseliş için savaş yok... İki imparatorluk, İki dost ülke... Hangisi çıkacak yeniden refaha?  Bazen savaş yoktur, Bazen barış da yokt

KOR-ONA

Resim
Sarsılmış tüm dünya Manidar bir Türkçe ile geldi virüs, Kor-ona, sana, bana, sallamayana... Hiç anlamazdık biz oysaki, Halinden, Hep evde oturmak zorunda olanın, Sağlığı bozulanın, Parası bitenin, Güldürmeyenin yeterince, Çıkmak isteyip de çıkamayanın, Olmayanın hayatında spor, Halini gidemeyenin kuaföre, berbere... Hep kitap okurdu şu serseri! Çalışmadı bir türlü... Zevk pezevengi şu vatandaş! Varsa yiyor, yoksa yatıyor... Çok kahkaha atıyor Ölecekmiymiş yarın? Belki ölecekti... Bilirdi belki dünyanın geçiciliğini? Kitaplar daha gerçekti belki... Gözlerini kapadığında gidebildiği yerler, Çok daha büyülüydü belki de... Sevemedi hiç rutinini, Düzeneğini dünya denen... Bir kelebek olduğunu bildi belki, Çıktığı an kozadan... Daha fazla vakit ayırdı sevmeye... Daha fazla vakit, Oyun kurmaktan, Hamle düşünmekten, Güzelleşmekten... Çok daha önemliydi sevebilmesi... insanı, doğayı... Dünyayı... Virüs diyorduk geldi... Kraliyet ailesinden gibi, Hiç tanış

ZAMAN

Resim
Diyor ki “Anlattım sana” “Görmek istemedin” diyor... “Dinlemedin” diye tutuşturuyor ucuna! Düşüyor harfler klavyeden... Düşüyor anılar güzelliklerden... EGO denen şeyle sek sek oynuyoruz, Ara bir sokak, Sola dönersen gerçekler, Sağa dönersen sahtelikler... Sahteliğe yürüyor... Maskelerin ardında bir virüs Sızmış bütün insanlığımıza... Virüs bile bulamaz geldiği yeri... Dinlemedi... Belki de en çok kulak kabarttığı yerden vuruldu... 9-6 ritminde bir dünya, Doğru- yanlış ritmine yenilmiş felsefe, Sosyal medya ile dirilmiş korkular, İradenin yenildiği yerde çıkan düşmanlıklar, EGO’nun yoğurduğu politakalar... Ait değilsin bu düzene... Siktir git dediğinde, Seviştiğinde küfürle, En çok bu zamanlarda, Derinleşiyor senin insanlığın... EGO senin işin değil... Sen biliyorsun çünkü Kazananı yok böyle zaferlerin... Kaybedeni de... New age bir anlayışla, Çoktan yıkıldığını bilerek Lemuryan’ların çanlarının... Zamana bayılıyorsun... Zaman ilaçtır, Zaman içiçedir,

KAYALIKLARIN HİKAYESİ

Resim
Tutsak bir denizin, Tutuklu sevdalısı olduğundan beri, Tutsak bir mantığın, Tutuklu uyumlusu olduğundan beri, Martılara özeniyorsun... Zamansız bağırmalarına, Saldırganlıklarına, Uçabilmelerine, Hastasın koca şehri kendilerine uydurmalarına... Kendini biliyorsun... Dönüştüğün kayalığın resmini bile bulursun isteseler... Tutuyorsun, Koruyorsun, Susuyorsun, Savunmuyorsun... Deniz onca kere çarpmışken dalgalarını... Saklamışken duygularını kendinin bile bulamayacağı dehlizlerine, Dolunay özendirmeye devam ederken, Dimdiksin... Kumdan başka bir şey bırakmıyorsun kumsala! Oysaki demişti o çocuk! Uzun uzun anlatmıştı sana dönüşeceğin şeyi Sen hep bildin! O yüzden sessizliğin... Martılara özenişinin sebebi var elbet! Siz hep buradasınız... Deniz, dolunay, kayalıklar... Kayalıklar, deniz ve dolunay... Martı gidiyor bilinmeyene... Sonunu bilsem de giderdime... Martıya öyküneceğine atsana kendini denizlere!!!! Korkun.... Kum olmak mı? İyidir her zaman, Tutun

VARMIŞ YOKMUŞ

Resim
Şimdi yüreğimde koca bir deniz, Şimdi kalbimde asılı bir güzel gülüş... Koca bir nefes çektim içime senden Yanımda götürüyorum Taksim’e... Sevgilinin lacivert gözlerinden uzağa taşındım ilk defa... Varsay elimizde bir kamera, Varsay dünya uzun metrajlı filmler bekliyor... Varsay bir sahil kenarına düşmüş yolumuz... Tam da zamanı yerleşmenin varsay... Varsay zaman bize iyi davranmış... Hayat hep varsayımlarla dolu be adam! Var- say, yok-say!!! 04.10.2019 - İstanbul

TANIDIK BİR İHTİMAL

Resim
Sen olmayınca ben maceraları anlamsız bir çocuk gibiyim, Gelmeyince denizlerden dalga sesleri, Bir sismolog gibi kuşkucu, Korku dolu sarsıntılardan... Çocuk kaydıraktan tersten kayamayınca, Kuşkulu... Soruyor kamikazede dönmüşken çocuk, Çok kere, yeniden, yeniden... Alabilir misin onu yeniden, dönme dolabın romantizmine... Çocuk sevmeye gönüllü, Yüzmeye gönüllü deli dalgalara inat... Sevdaya az kalmış görünüyor bal rengi gözlerin... Kısıp duruyorsun gözlerini, Saklarmışçasına kocaman kalbini... Çocukluğumda öğretilen alfabelerle okuyorum seni... Çocuk gibi soruyorum sıkışınca... Cevapları saklamıyorsun yabancılar gibi... Benden oluyorsun, bana bakıyorsun... Öylesine unutmuşken ben tanıdık olmayı, Çok tanıdık bir şarkı söylüyorsun bana... Karadeniz'in deli dalgaları vuruyor kıyıya Ve ben “en son ne zaman bu kadar dürüst olmuştum” diye soruyorum kendime 5 yaşım duruyor karşımda, Kavgaya hazır, Adalet diye bağırıyor... Dürüstlük diye isyan ediyor... Ona öy

HOKUS POKUS

Resim
Okyanusların dibine varan yolculuklardan, Küçük cinlerin kızıl saçlı ülkesinden, Bozkırlarından Anadolu’nun ve Yamacından Karadeniz’in deli dalgalarının... Çocukluğunun büyülü resimlerinin sergilendiği Louvre’dan, Bir seks sergisi misali Amsterdam’dan, Falezlerinde Tanrı’yı gördüğün Galway’den, Köhne metrosunda kaybolduğun Paris’ten, Anlamsızca herkesin sana selam verdiği Düsseldorf’tan... Yollardan, yolculuklardan, kalışlardan geçtin... Kirli dehlizlerinde aydınlık gördüğün insanlardan, Parlak auralarında karanlık gördüklerine kadar konuştun onlarla... Geçmiş yaşamlara tanıklık ettin, Bir işaret aradın durdun gelecekten... Hiç dinmedi dalgaları ruhunun, Vazgeçemedi kayalara öykünmekten denizin... O yüzden hiç duramadın... Aklın hep yollarda kaldı... Keşiflerin hep yenilere gebe oldu... Belki de Bir Jules Verne yanılgısıydı çocukluktan kalan... Dünyanın merkezine doğru bir çekim... Bir ömür devr-i alem... Tüm o geçmiş ve geleceğin içinde böylesine sevilemezdi y

DON

Resim
İncitiyorsa seni bu dünya her an, Aklın basmıyorsa hala maskeli baloları... Üstüne üstlük, Olduysan, En büyük müdavimi o balonun... Çıkış da yoktur artık bilirsin... Akıntıya karşı yüzmeyeli olduysa yıllar, Ve aldıysa idealistliğini sömürgenler, Üstelik farketmemişsen bile... Bir el sallayamamışsan Kişot’a, Don’u elinde kalmışsa Yeldeğirmenlerinin... Yazıklar olsun içindeki Cervantes’e... Şu heybetli İstanbul’a bok atarken yıllarca, Öğrendiysen, Yuvarlamayı... Bir başka dilden, Kocaman bir İrlanda tokadıyla... Nedirki derdin zavallı Türkçe algoritmalarla... Değişkenini bilirsin, Şüpheli şahsı hissedersin... Hala nasıl becerirsin İncinmeyi... Ne güzel güldün bugün yine! Ne harika bir çocuktun! Yine nasıl da kaynadın sahteliğe... Seni gidi Bizans tohumu... Haydi şimdi haykır... Yeldeğirmenlerinizi sikmek istemiyorum diye!!! Alkışı Don Kişot yapacak sözü var evrenin... 21.01.2020 - 03:13 - Beyoğlu

MAVİDEN DOĞAN ÖYKÜNME

Resim
En çok sana aşinayım özünde... Gözlerinin mavisinde bir karartı, Ulaşılamıyor okyanuslara... Ruhunda bir akrep, Duygularıyla ve dürtüleriyle savaştırıyor insanı, Yine de hiçliğinle beraberiz hep... Her an yok gibiyim, Hep bir şey anlatasın var gibi Giden yok, Anlatan da...  ilk defa bu kadar belirsiz mavi... Döndüğünde karışıktı suları denizin... Çok fazla kahverengiye mavi çaldı gözlerin... Yükseliyor yengeç ruhunda  Ve daha da fazla bulut giriyor araya... Sevilir mi bu gizem diye soruyor asi ruh çoğu zaman, Ve en özel köşesinde biriktiriyor seni... Buradasın evde...  Aniden belirmeni sallamıyor kimse...  Sabah çalan alarma gıcığım bu aralar... Serencebey’de Beyoğlu’nda hep aynı... Koşturuyoruz sürekli...  Sen filmler çekiyorsun, Ben malzeme oluyorum hayatın şapşal film şeridine... Uzun yada kısa metraj fark etmiyor, Sonuna kadar karanlıktan besleniyor herkes... Çok alkollüyken anlattım sana, Gözlerindeki maviler ilk defa dalga