Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BEYOĞLU GİBİ

Resim
İçimde bir Beyoğlu, Biraz mazi, biraz gerçek... İçimde bir İstanbul, Kocaman bir şiir, bir sürü şarkı gibi... Dolunay Altın Boynuz’a vururken, Yağmur tıklatırken çatıyı, Yıldızlar mırıldanırken düşlerimi... Ne güzel aşka öykünmek, Tenzih ederek tüm geçmişi, Onurlandırarak geleceği... Nerede o bizden olanlar? Nerede beraber gideceğimiz çocuk bahçeleri? Nasıl da tükettik ruhumuzu, Bilmeyenlerle Kaydıraktan ters kaymasını, Merdivenlerde son yudumu kafaya dikmesini... Oyun oynamayı bilmeyen büyüklerle, Ne kadar da çok büyüdük zorla... Aklımda hala, Nevizade’de çiçek satan çocukların hiçliği, Şampiyon’dan gece gelen kokoreçin tadı, Gece yarısı çalan telefonlardan çıkan planlar, Hiç uyutmadan, Hiç susmadan, Hiç bitmeyecek gibi, Bir ders kitabının başında kafa kıyak bir anı, Sayıklıyor country strike taktiklerini Karşıdaki kanepede uyurken Bahçenin sakinlerinden biri... Baskın basanındır yapmışlar yine gecenin delileri... Sonra kuzeyde bir şehirde Uyutmayan çalar saat uçuyor balkondan aşağı

ANLAŞILMAK

Resim
Hep anlaşılmayı bekliyorsun, Anlamadan hiçbirini... Senin anlamadığın mı anlayacak seni? Aslında sen çoğunu anlamıyorsun... Anlamıyorsun, Ciddiye aldıkları hayatı... Hayat ciddiye alındıkça En ağır dersleri anlatıp, en az notu veren öğretmenlere benzer, Sen biliyorsun anlatamıyorsun... Denizi ciddiye alırsın sen, Gökyüzünü, Salınan martıları üstünde, Yüzünü okşayan rüzgarı, Karanlıkta dans eden ağaçların fısıltısını, Gece parlayan yıldızları, Söyleyecekleri çok şey var biliyorsun, İnadına eğleniyorlar görüyorsun... Bilge kayalıklara saygılısın en çok, Ne de fazla biliyorlar sessizce... Alavereci dalavereci Tanrı’ya güveniyorsun en çok, Boşuna değil biliyorsun, İnadına kurduğu oyunları... Habil cidden mağdur muydu? Soruyorsun? Kabil cidden kötü müydü diye diretircesine... 9-6 yollarında bir kalabalık etrafında, Düğünde dernekte, Büyük büyük cümlelerde... Küçük cümleleri seviyorsun sen... Kıskançlık onların bildiğine benzemiyor, Aşk benzemiyor, Hırs hiç değil, Para soyut, Görsellik gör

ZAMAN

Resim
Zamanı vardır tüm saçmalıkların, Dünyevi saçmalıklarla kuşatılmış Aklın gibi zamanla oynuyor ruhun da... Sevebilmenin zamanı var, Sevilebilmenin de... Evrensel yalnızlığının bir sonu var Ve zamanı var yalnızlığa veda edişinin... Kendiyle kavuşmayanın, Kendini kucaklamayanın, Kendisinden mutlu olmayanın, Görülmüş müdür mutlu edişi? Zaman alacakaranlık... Zaman Elif çizgisinde bir hiç... Zaman! Türk Dilinde 5 parça! Var, Vardı, Varmışız, Var olacak, Varsa, Ya yoksa? Hiç soramadığı sorular vardır Türklerin Ya yoksa? Ya böyle değilse? Ya yanlış anladıysam? Zordur bazı sorular... Zaman bildiğimiz zaman olmadığında, Tanrı bildiğimiz Tanrı olmadığında, Dünyanın bildiğimiz gibi dönmediğini öğrendiğimizde, Farkettiğimizde, Her şeyin enerjiden ibaret olduğunu Anladığımızda eskilerin tedavülden kalktığını, Derler ki bocalama zamanı... Oysaki yeniden başlar zaman o an! Belki yeniden genç olursun o an! Zaman İngilizce’de uçar, Türkçe’de diğer adı sabrın... Oysa zaman hiçliği varlığımızın her an..

SADECE KURABİYE

Resim
Hoşlanmaz kalıplardan, Sıkıştırılmış küçük kurabiyeler gibi, Daha kurabiye bile değil özünde çoğu zaman, Kalıplar belli, Şekli tartışmalı kurabiyelerin... Aşçıya kızgın ruhu, Patrona isyanı! Patron kim? Kim bu şekli veren kurabiyelere? Çam ağacı olamadı diye mi sorun? Yoksa zencefili mi az kaçtı küçük adamın? Bu kurabiyenin ruhu fazla, İşlevin az kaçtı... Az kaçtı cehaletin, Oyunculuğun, Figüranlığın, Arabeskin az kaçtı... Çok kaçtı bu kurabiyenin acısı, İdealistliği fazla kaçtı, Duygusallığını kim koyduysa Fazla o da... Nezaketi fazla kaçtı... Isırıldı ama yenemedi ya Hazımsızlık verdi fazlaca... Kim yaptı bu kurabiyeyi? Şekli verene sormalı şekildeki hassasiyeti... 10.09.2019 - Beyoğlu

CİN

Resim
Ne güzeldi cin içmek seninle, Güzeldi oyunlar oynamak cin gibi... Unutmaya yüz tutmuş dili geçmiş zamanlarımız var şimdi... Yaşlı ve huysuz bir ihtiyara dönüştüğünü yazmışsın son mailinde... Benim de aklımda bir şarkı son günlerde: Ele avuca sığmazdı deli gönlüm/ Bir zamanlar neredeydi şimdi nerde.... Yıllar 4 ayrı renge bürünüyor hızlıca, İnsanlar gelip gidiyorlar... Mekanlar değişiyor, Biz değişiyoruz... Bir tatil günü seriliyor aniden Gözlerinin mavisi yeniden... Bir bardak cinin mazisinde, Puslu bir havanın serbest çağrışımında... Gülecek mevzuları zor bulduğunda... Seni huysuz bir ihtiyara dönüştüren zaman, Parıldayan ışığımı çalmamıştır umarım benim de... Yine sessiz ve çok fazla benli bir yaz akşamı bizim burada... Her yerde kendim... O yüzden senin buradaki varoluşun yeniden... 14.09.2019 - Beyoğlu

ARMUTUN HİKAYESİ

Resim
Bir sürü arkadaşı olmalı insanın, Kimiyle sırf gülmek için, Kimisi boş vakitleri doldurmak için, Bazen sırf eften püften konuşmak için... Ama bir hemcinsi olmalı, tek bir tane... Kimseye söylemediklerini dökmek için, Ağlaya ağlaya gülmek için... Çocuk parkında kaydıraktan ters kaymaya gelecek, Son bir yudum için sahildeki bankta bekleyecek, Kuramadığın cümleleri tamamlayacak, Gitmekten korktuğun yollara itecek, Bir bakışından koca bir paragraf okuyacaksın... Bir cümlenden o gizli hikayeyi bulacak... Kimsenin okumadığı gibi okuyacak yazdıklarını, Kimsenin görmediklerini görecek. Her zaman ve sonsuza dek diyeceksin En güzel mucizeleri dileyeceksin onun için Aşka da yürüyeceksin, İşten de kurtaracaksın... Bir kişi... Ruhuna sonsuz güvendiğin bir kişi... Kimse bilmeyecek ismini... Herkes kıskanacak varlığını... İşte böyle sevildi Bir yazar tarafından... İşte böyle düştü Bir şairin dizelerine... Hala çocuk parkında Bekliyor ellerinde bir zafer işareti.. 01.09.2018 - İstanbul

ZAMAN BİLMECESİ

Resim
Gecenin mistik saatini vurdu yelkovan yeniden, Akreple ikisinin bildiği bir şey var, Anlatmıyorlar... Zaman da dönüyor dünya gibi... Bir sufi gibi, Atlantis’ten bir tapınak gibi... Dönüşün sebebini yok bilen... Zaman! Kimi yerde uçan, Kimisinde akıp geçen... Yine gece olacak sevgili, Hangi sabah varacak o yol hikayesine? Bir sufinin ruhunda bulduğumu Anlattıracak mı sahne? Hangi yıldızdan dökülecek sırlar? Kaç para aklayacak evrenin yalanlarını? Her şeyi bildiğini sanan yaşlı adam Ne zaman yaşlanacak gerçekten? Bilgeleştikçe yaşlanırsın gerçekte... Kaç on yıl fazlayım zamana Ve kaç on yıl genç kaldım an’a... Soruların kucağında bir gerçek haykırıyor, Gece hep güzel gösteriyor her ucubeyi... Görünenin içine koydum tüm şifrelerimi Ondandır çözülmemeleri... Gece diyordu şair, Gece ressamın en gizemli eseri... 07.09.2019 - Beyoğlu

MAVİ KUZEY

Resim
Yıllar geçmişti çoktan, Mavi denizde kalmıştı, Kuzey sende, Doğu bende... Gidişindi benden düşlerimi çalan, Düşlerimdi ruhumu ayakta tutan... Bir cumartesi gecesi, Yılların ardından, Durugörü geldi yeniden... Bir başka hayal oturdu yan koltuğuma... Hiç rastlanmamış, Aynı masada hiç oturulmamış, Yüzüne ait bir harita çıkarılmamış, İstanbullu bir düş... Tamda kuzeye elveda demelik, Durugörü işte, Bazen yıllarca bir hiçliğin içinde görünür, Bazen geldiği gibi getirir, Spiritüel bir diyardan, Sadece inananların bildiğinden... Bu şairin diyarında Zaten Düşlerden yaratılır gerçekler.. bir cumartesi gecesiydi Öyle sessiz, Öyle anlamlı, Sadece şairin dilinde manalı... 00:18 24’ü geldi bile Eylül’ün... Son bir kez bak bana kuzeyden, Ben, Bu gece, Ruhumu başka düşlere götürürken Mavi bir elveda geceden... 24.09.2017

HAYALİ SEVGİLİYE

Resim
Önce kalbini uzaklaştırıyorsun kendinden, Sonra kendini... Önce sevmekten korkuyorsun, Sevilmek kuş olup konuyor omzuna... Gülüyorsun, yaşıyorsun, O ses hiç susmuyor... O ses, Bilmediğin kime ait olduğunu... Bir deniz kenarında konuşuyor, Bir tekneden gülümsüyor, Bir gece yarısı camını tıklatıyor, Uykularını bölüyor, Orta yerine düşüyor ikili yalnızlıklarının... Benzetiyorsun bazen, Benzetince azalıyorsun... Benzetince yanılıyorsun... O ses hiç susmuyor... Yine buradasın... Geceye karıştı sesin... Çağırıp duruyorsun yerini bile söylemeden... Navigasyon da çalışmıyor bu düşler aleminde... Olmayan Dünyalara öykündüm bak yine... Peter Pan oldun bir anda yıldızların koynunda... Sen hiç büyüme... Peri tozu da bulunmaz diye korkuyorum son yıllarda... Ruhumu yalnız bırakma maskeli balolarda Di-ye-cek-tim peri tozu bitmeseydi... Çocuk olamamaya ramak kaldı be sevgili! Unutmanın uçurumundayız oyunları... Ters kayacak kaydırak da kalmayacak yakında Haydi gel ergenlerden replik çalasım var! Gel

YOK SAY

Resim
Şimdi yüreğimde koca bir deniz, Şimdi kalbimde asılı bir güzel gülüş... Koca bir nefes çektim içime senden Yanımda götürüyorum Taksim’e... Sevgilinin lacivert gözlerinden uzağa taşındım ilk defa... Varsay elimizde bir kamera, Varsay dünya uzun metrajlı filmler bekliyor... Varsay bir sahil kenarına düşmüş yolumuz... Tam da zamanı yerleşmenin varsay... Varsay zaman bize iyi davranmış... Hayat hep varsayımlarla dolu be adam! Var- say, yok-say!!!

DURU'NUN VEDASI

Resim
        Photo Credit - Deviantart -  alexandrelobo   Asırlardır farklılıkları ve uzlaşmazlıklarına rağmen birbirine kopamaz bağlarla sarmalanmış iki kıtanın arasında doğmuştu. Günün beş vakti dört bir yanını sarardı ezan sesleri ve evinin arka sokağından gelen çan seslerine karışırdı. Bir yandan hüzünlü saz sesleri bölerdi sohbetini, diğer tarafta da akordeon eşliğinde gizli bir sevgiliymişçesine valse davet edilirdi şehr-i İstanbul tarafından. Şehir gibiydi kadınlığı da: ne modern ne de geleneksel. Bir eş dost düğününde göbek atıncaya kadar Avrupalı, Chansonlar eşliğinde Cafe de Paris soslu bonfile yiyene kadar Asya’lı. Eyüp Sultan’da adak adarken Müslüman, Beyoğlu’nda Saint Antoine Klisesi’nde mum yakarken bir başka… İstanbulluydu aslında. Kökene gitsen Bizans Rumlarıydı büyük büyük dedeleri. İstanbullu olmak başkaydı özünde. Daha bir modern, daha bir Avrupalı ama insan tek başına kendisi olmayı beceremezdi bu dünyada. Bir şekilde karışır karmaşırdı çevresindeki dokuya. İstan