EVREN SÖYLER

               Kime ve neye ait olduğunu bilmedikleri bir sesin içlerindeki rapsodisiyle yaşar bazıları. Onların gözlerinin önünde başka bir dünya vardır. Gökyüzü başka, güneş başka, ay, yıldızlar, ağaçlar ve deniz bambaşka… Kimsenin duymadığı bir müziğin melodisiyle dolar içleri… O yüzden başka yoldan yürürler. O yüzden bildiklerini anlatamazlar. Ben de onlardan biriyim.
                Dünya diye gördüğüm sensin sevgili! Gökyüzüne başımı kaldırır kaldırmaz yanağımı okşayan senin hiç görmediğim ellerin… Dalgalar kıyıya çarptığında ufuk noktasına bakıp aynı şeyi gören gözlerinin hasreti yalnızlığım. Dalların rüzgarla dansına eşlik eden müzik içimdeki sesin. Hiç susmuyorsun. Kimsenin duyamayacağı bir dille durmaksızın “Kalabalık yalnızlıklardan ölüyorum” diye bağırıyorsun. Kendinden başkasını sevemiyorsun ve ben fırtınalı bir havada açık denizde dalgalarla boğuşuyor gibiyim. Boğuluyorum ve sesinden nefesine ulaşamıyorum. Sensizlik, hayatı yaşarken özlemekmiş gün geçtikçe daha iyi anlıyorum.
                Yağmurun altında uzanıyorum. “Damlalar ruhumu temizler mi” diye düşünüyorum. Bülbüllerden haber geliyor; “Dipleri tanımadan derinlere nasıl dalacaktın ki?”… Rüzgar hamağımı sallıyor, şaşırıyorum. Evrenin senin müziğini bana getirmesine şaşırıyorum.
                Hangi yüzyılda vermiştik bu sözü? Hayat hangi oyunuyla bizi ayrı düşürmüştü? Böylesine severken, böylesine inanırken nasıl oldu da yeniden bulamadık, buluşamadık? Soruyorum Tanrı’ya ama Tanrı hiç konuşmuyor. Onun bana söylediği tek şey var; “Yüreğinin sesini dinle çocuk”. Dinliyorum. Saatler dinledikçe seni fısıldıyorlar. Dokunamıyorum. Dünyanın baktığım tarafında tanıdık kimse yok; seni göremiyorum.
                Şimdi; tinselliğini yitirmiş bir zamanın, kayıp mevsimlerinden birinde, mantığıma inat sesini bana duyuran mucizeyi kovalıyorum. Onu kovaladıkça; Wendy oluyorum,  Peter Pan gelsin diye camları açık bırakıyorum. Onu duydukça; Alice oluyorum, Wonderland’dan çıkamıyorum. En çok Poseidon’dan dileniyorum. Yabasını vurur ve dünyanın altıyla üstünü karıştırır diye…
                Kimileri kendi masallarında kaybolurlar. Benim de bir masalım var işte. Gerçek olduğunu kanıtlamak için sihirli bir değnekle her gün bıkmadan usanmadan “Hokus Pokus” diye haykırdığım bir masalım var benim de. Gerçek diye bildiğim her şeyden daha gerçek olduğu için nefes aldırmayan bir rüya bu. Dünyanın en güzel rüyasını kabus yapan bir gerçeklik zamanında, mantığa inat düşlere inandıran bir tılsım bu.
                Bana inanın! Evrenden bir mesaj alırsanız, onu beklemek yüz yıl dahi sürse sırf onun tılsımından aldığınız güçle hayatta kalırsınız, hiç nefes alamasanız bile… Yalnız kalırsınız, sessiz kalırsınız ama hayat yaşamanız için elinden geleni yapar. Dünyanın bambaşka bir köşesinde; bir film senaryosu yazdırır birine; hatırlarsınız. Bir başka diyarda bir beste olur gelir kulağınıza uyanırsınız. Senaristler, yönetmenler, şairler, yazarlar size birilerinin daha aynı düşü gördüğünü ne yapar eder hatırlatırlar. O zaman anlarsınız; “Birileri bir yerlerde benzer bir dünyayı görüyor, duyuyor ya da hissediyor”. İşte siz bu yüzden ölmezsiniz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ