BİZ ÖLDÜRÜLDÜK



Bir varmış bir yokmuş, dünya denilen bir gezegende Orta Doğu diye anılan bir coğrafyanın Avrupa’yla kesiştiği noktasında Türkiye denilen bir ülke varmış. Tarihin sayfalarına, cesareti ve azmiyle, bir parça ekmeğe hasretken, ayağındaki tek çarığı eksikken verdiği kurtuluş mücadelesiyle geçmiş bir halk yaşarmış bu ülkede. Zaman değişirken, eski silahların yerini yeniler alırken, bükülen belini doğrultmaya çalışırken zalim bir büyücüye esir olmuş bu topraklar… Uyku tozu serpmiş büyücü vatanın her karış toprağına.

Uyumuşlar, uyutulmuşlar, değişmişler, dönüştürülmüşler… Gün gelip bu toprakları kurtarmak için onlara yol gösteren, liderlik eden Ata’larına dahi düşman kesilmişler.

Koca bir ülke uyurken,

Toza bağışıklık gösteren haklı bir çoğunluk çığırtkanlıkla suçlanırken,

Cennet vatanın tüm varlıkları yabancı sermayeye satılıp, yeşile dair, doğaya dair her şey katledilmiş… Çağın dışında yobaz bir din anlayışı ile sapkınlık harmanlanmış. Öyle ki çocuğa, hayvana tecavüz, taciz mümkün, kadına şiddet normal hale gelmiş… Medya şirketleri susturulup aklı başında konuşan herkes kara zindanlara hapsedilirken, uyanık olanlar konuşmaya korkmaya başlamışlar.  

85 Milyon insan “Uyuyan Güzel” masalı misali devam etmiş uzandığı yerde yıllarını geçirmeye… Tabi bir prens yok eski masallardaki gibi, kimse öpmeyecek bu coğrafyanın sakinlerini aşkla. Uyandırılmak diye bir şey yok! Uyanmak var!

Bir ara direnmiş gençler, direnip de sindirilmişler… Bir ara aydınlık için bir ışık yakılmış, yakılan ışığa karanlık galip gelmiş.

Şimdilerde bombalar yağıyor sokaklarına bu ülkenin kadim şehirlerinin. Anneler feryat ediyor, babalar acılarından yere yığılıyor. Sosyal medyada kana bulanmış çocuk resimleri. Bu ülke birkaç ayda bir kan ağlıyor. Her an yanımızda ölüm! Her dakika aklımızda bomba sesleri…

Her gün aynı sokaklardan geçiyor sevdiklerimiz. Dün sen öldün, yarın ben… Öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun bir zamanlar yazdığı o ölümsüz cümle gibi;

“Vurulduk ey halkım unutma bizi”…
Bombalandık ey halkım unutma bizi!
Sen unutursan çıkmayacak artık karanlıklar aydınlığa!
Sen susarsan ölmeye devam edeceğiz.
Sen uyumaya devam edersen bu cehalet seni de ebediyete götürecek!

Her gün biraz daha karanlık artık yaşamak…
Her gün daha fazla kırmızı sokaklar…
Kendi seslerinde boğuluyor aydınlar…
Bo-ğu-lu-yo-ruz!

Siz masalınızı dinleyip uyurken, biz illüzyon olduğunu bildiğimiz bir hayatın içinde boğuluyoruz ve öldürülüyoruz.

Yazıma bir masalmış gibi başlasam da bu ne bir masaldı ne de mutlu bir sonu varmış gibi görünüyor. Mutlu sonlar iyiler tarafından yazılır. Tecavüzcülerin, sapıkların, din istismarcılarının, diktatörlerin yazdığı hiçbir mutlu son görülmemiştir. Yel değirmenlerine karşı Don Kişot’a çevirdiğiniz bizleri birer kahraman yapmanın tek yolu el ele vermektir. Uyanın bu ölü uykusundan. Çıkın artık size ezberletilen sözlerin büyüsünden. Anlatılanlar gerçek değil, bir vatan yıkılıyor. Bir toprak kan ağlıyor. Susturun bu Orta Çağ'dan kalma cahil cesaretinin vahşi sesini. Durdurun canımızı yakanları. Durduralım…

Ankara’da, Doğu Anadolu’da, İstanbul’da öldürüldük ve öldürülmeye devam ediyoruz. Biz şehit değiliz. Biz kötü bir siyasetin meydana getirdiği, işleri yarım kalmış, aşkları yarım kalmış, hayalleri yarım kalmış, kaybolmuş ruhlarız.

Sevgiliye giderken öldürüldük…
Ailemize kavuşmaya çalışırken öldürüldük…
Üniversite bitmek üzereydi, hayata atılamadan öldürüldük…
Karnımızda bebeğimizle, ona bir kere sarılamadan öldürüldük.
Askerdik, polistik piyon olup öldürüldük.
Ekmek almaya giderken öldürüldük…
Otobüste annemizle konuşurken öldürüldük.

Kimse bir daha böyle ölmesin. Hep beraber ölmeye direnelim artık!... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ