İSTANBUL

Burası İstanbul! Cemal Reşit Rey’in bestesinden hatırladığımız üzere bir “Lüküs Hayat” şehri… Burası İstanbul! Bir zamanların Fransız özentisi, Recaizade Mahmud Ekrem’i n değişiyle “Araba sevdalılarının”, Peyami Safa’ya sorarsan “Sözde Kızlar”ın, Denizkızı Eftalya’ya göre musikinin sihirli kenti… Osmanlı’nın başkenti, sefahatin merkezi… Laleler şehri…


Lale devrinin rehavetini üstünden atamamış bir koku var burada, bir kısım bohem evler içinde…

Her şey bir uzun ney taksimi gibidir bu şehirde… Bir yerlerden uzun bir seda yükselir, bir çığlık kopar, birileri bir yerlerde dalgın düşlere dalar, bir yerlerde gece erken olur ve bu şehir, en çok ışıklara büründüğü vakit güzeldir. Bir müziktir alıp götüren uzaklara, melodisi önemli değil aslında; ister ney de ister klarnet, ister elektronik, ister darbuka bu şehir ışıkları ve müzikleriyle uyanır aslında.

Bir tarafta gecekonduları, bir tarafta yalıları, sokak çocukları ve lüks arabalarıyla bir çelişkiler şehri burası… Kimisi iki yakasını doğrultmak için durmaksızın çalışırken, kimisi tüm sıkıntısını bırakır eşsiz İstanbul gecelerinde…

Anıların şehri burası, özlemlerin, ışıkların, karanlıklardan doğan sahte aydınlıkların şehri… Cleopatra gibi iksirinden içeni kendisine âşık eden mutlu ya da mutsuz kucağından ayırmayan büyülü bir kadın bu şehir… Gitmek isteyip asla gidemeyeceğin, kalmak isteyip de hiçbir zaman kollarında gerçeği bulamayacağın…

Kimisine göre Yeniköy kadar huzurlu, belki Bebek kadar popüler, aslında Kuruçeşme kadar eğlenceli, bazen Kadıköy kadar salaş, çoğu zaman Eminönü kadar karışık, arada bir Caddebostan kadar zarif, aslında Etiler kadar burnu büyük, sıklıkla Taksim kadar çelişkili, zaman zaman Çengelköy kadar derin, daima Sultanahmet kadar tarihi… Ama çoğu zaman hepsi birden… İstanbul hepsi aslında… Kimisine göre huzurun, kimisine göre kederin şehri…

Bu şehrin bir adı da aşktır aslında… Bazen tutkulu, bazen zehirli, bazen cazibeli, bazen riyakâr bir aşkın adıdır bu şehir…

Kimisi Boğaza karşı bir duble rakıyı, bir güzel mezeyi, bir dost sohbetini değişmez hiçbir şeye… Kimisi kaldıramaz başını yanıp sönen ışıkların neşesinden, kimisinin dostluğu doğa da hayvanlarda, kimisinin aklı fikri sosyal kulüplerde… Kimisi de ekmek derdinde… Herkes için bir şey var aslında burada…

Burası, yüksek egoyla yazılmış en güzel sonenin en içtenlikli dizesi gibi asırlar boyu biriktirdiği her şeyi asar boynuna… Bir şarkı olur dökülür dudaklardan… Sevgilinin adı olur ansızın, bir sokakta kendini bulur umarsızca ve sonunda sanırsın ki hepsi bu kadar… Oysaki o bitmemiştir… Asla da bitmeyecektir.

Bu şehre misafir olunur, bu şehirde konaklanılır, bu şehre sevdalanılır, bu şehirde büyünür, burada doğulur… Ama kolay kolay buralı olunamaz… Zordur aslında İstanbullu olmak… Zordur zehri içip de Cleopatra’nın kölesi değil de kendisi olabilmek…

Asla gördüğün olamayacak bu şehir, görebildiğin kadar kalacak… Her bir anıda yeniden değişecek… Her sene başka çağıracaksın adını… Her mevsim de başka göreceksin koynunu… Geleceksin de gitsen bile dönemeyeceksin hiçbir zaman.

Benim için bir tekne sefası gibidir İstanbul’da mutlu olmak… Gündüzleri Boğazın sularında dünyayı unutmak, geceleri kâh sakin ve huzurlu Boğaz’a kadeh kaldırmak bir restaurantta kâh Türk müziğine kapılıp eğlenmek sabahlara dek bir meyhanede… Çoğu zaman da bir şiirdir İstanbul bence… İçinde en ulaşılmaz, en büyülü sevdanın yaşadığı eşsiz bir şiir… Bir gün bestelenebilirse asla unutulamayacak bir şiir…

Sorulsa söylerdim damarımdaki birazcık Rum kanıyla, genetiğimdeki Osmanlı hükmüyle, burada doğup, başka şehirle döllenen bedenimde ki isyanla söylerdim İstanbul’u size… Söylerdim onun eğlenceli koynunda sakladığı panzehirini… “Hiç Bitmeyecek Hikâye” isimli İstanbul romanındaki önsöz olup söylerdim size onun koynunda var olmayan bir dünyayı saklayarak gerçeğe sığındığını…

Yorumlar

  1. Canım ellerine yüreğine sağlık çok güzel olmuş bu yazında gerçekten çok başarılı ,çok iyi anlatmışsın bu güzelim istanbulu ...çok teşekkür ederim bizimle paylaştıgın için bu yazılarını ...:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ