ÖLÜ RUHLAR

Önce kelimelerle başlardı her şey... Başka bir diyardan geldikleri belli, tılsımlı kelimelerle... Burada duran bedene inat giderdi ruhlarımız gitmek istedikleri yerlere... Deniz, sisi biliyordu... Sis de denizi... Rüzgar, gökyüzünü tanıyordu... Gökyüzü de rüzgarı... Hangi şekle bürünürsek bürünelim aşk da özgürlük de kanat çırpıyordu ufuklara...


Kalabalıklar bir başkaydı, yalnızlıklar bir başka... Huzursuzluksa gençlikten ibraretti...

Şimdi ben, not defterlerime karalanmış sıradan cümleler içinde boğulur oldum...
Şimdi ben, iki kişilik yalnızlıklardan uzak dünyalar yaratamaz oldum...
Şimdi ben, gecenin yalancı yıldızlarına alıştım...

Eskiden "kalabalık yalnızlıklar" derdik ya hani, şimdi daha başka bir şey bu; meğer kendi içinde bile yalnız kalabiliyormuş insan...Kendinden bile uzaklara gidebiliyormuş... Satır aralarında saklanan asırlık cümlelerle de derteleşebiliyormuş insan meğer... Meğer İçinde ki çocuk ona el sallarken veda etmeyi unutabiliyormuş insan...Hep gitmek istediğini sanıp da çakılıp kalabiliyormuşsun bir gün meğer...

Cümlelerimizin üstünde altından simler vardı...
Hangi casus içimize sızıp sattı onları?

Sırtımızda kimsenin göremediği kanatlar vardı bizi uçuran...
Ne zaman ayırdılar ki onları bedenlerden?

Ne zaman sızdılar aramıza bu cahil ruhlar? Ne zaman benzetmeyi başardılar bizleri de kendilerine?

Dinlediğimiz masalda ki kadın, ufuk noktasına bakardı... Adamın kumlara çıplak değiyordu ayakları...Sarhoştular... Ama bu içki başka bir şey; dünyanın en güzel, en pahallı, en kaliteli, en sihirli içkisi... Ruhları bedenden ayırır, insanları susarak konuştururdu... Aydede'yi bilgeleştirir... Güneşin aptallaşmasına mani olmazdı... Maalesef hiç bitirememiş yazar bu masalı... Anonimleşmiş, eksik, değiştirilmiş, sıradanlaştırılmış en kötüsü de öyküyken masallaştırılmış...

Gerçekken hayal olmuş yani...

Bu masalda erilen bir murat, çıkılan bir kerevet yok... Çünkü ruhlar ölü...

İşte bizim hikayemizin sonsözü; ruhlarımızı öldürdük, üstüne de şampanya patlattık... Köpükler fışkırdı ve biz hep bir ağızdan "yaşasın büyüdük" dedik...

17 Nisan 2010 / 02:43

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ