YOL KENARINDAKİ AYAKKABI

Yol kenarında tek bir ayakkabı… Eski, yırtık, yaralı ve solgun… Baktım ona öylece…


Ne gelmişti başına sahibinin? Peki ya özlemez miydi diğer yarısını?

Yol kenarında yalnız başına bırakılmış, kim bilir ne badireler atlatmış hüzünlü ve masum bir ayakkabı… Belli ki yol arkadaşını daha yeni kaybetmiş…

Bizlerde böyleyiz işte… Adımlar atıyoruz, yollarda yürüyoruz… Kimi zaman yol arkadaşlarımızı kaybediyoruz… Kimi zaman da yapılmış bir diğer yarımız var mıdır diye soruyoruz kendi kendimize… Bizim yolculuklarımızı ancak ölümler bitirebiliyor… Mola yerlerimizi hayat seçiyor… Buna rağmen tüm zorlu yolları, engebeleri, engelleri aşarak yürümeye devam ediyoruz…

Yalnızlıklarımız, yorgunluklarımız, yarı yolda bırakılışlarımız bizim yolumuzun değişken süreçleri sadece nasıl olsa bukalemun misali yenileniyor ve renk değiştirmeyi de biliyoruz. Kimselere anlatmıyoruz yürüyüşe ilk başladığımız zamanları… Üstümüzde hayatın yeterince işlemediği o parlak deri varken ne kadar da pahallı olduğumuzdan bahsetmiyoruz… Deneyimleri moda sayıyor yürümeye devam ediyoruz… Bu ayakkabılar değerlenirken paha da, dayanıklılıkları ve parlaklıkları azalıyor aslında… Kalitelerini yitirmeye başlamış olsalar da değeri markada görüyoruz…

Haklıyız aslında uzun yol bizimkisi… Yolun adı umut! Yolculuk ideallere… Yol arkadaşlıkları dönemeçlere, ayakkabının çiftini bulmaksa şansa bakıyor…

Uzun lafın kısası Çağda der ki; yolda yalnız başına kalmış o yorgun ve hüzünlü ayakkabıya benzemesin kimse… Uzun yol arkadaşlarını kaybetmesin insanlar ve amaca giden yolda derisini değiştirmesin hiç kimse zorunlu olmadıkça… Yollar ne kadar engebeli olursa olsun, mesafeler ne kadar aşılmaz görünürse görünsün emin ve sağlam adımlar her zaman huzuru bulacaktır….

06.05.2010/ 02:58

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ