BENİM MASALIM

Ben hep Kaf Dağları’nın ardını merak ettim sevgili! Ben hep masallarda ki gibi bir hayata eşlik etmek istedim. İyilerin hep kazandığı, kötülerin mutlak kayıplara uğradığı ve mucizelerin gerçek olduğu bir Dünya’da kendi prensimi aradım durdum. O yolda ilerlerken bile bile göz yumdum insanların beni kandırmasına… Elimde bir sihirli değnek var sandım, “değiştirebilirim” dedim…


Denizleri isimlendirdim, rüzgarlara seslendim, güneşe küstüm, dolunaya dönüştüm… Çok yol yürüdüm ve sihirli değneğimin çalışmamasına alıştım… Kayalıkların hayata küskünlüğünden, denizin hoyrat hallerinden, gecenin yalan yüzlü yıldızlarından, dolunayın vazgeçmişliğinden o kadar sıkıldım ki esmek istedim… Her yanı yakıp, yıkıp gidip esmeye gücüm olsun istedim… Hepsinin ardından güneşi hatırladım… Yağmurların peşi sıra gökkuşaklarına hükmeden güneşi anımsadım… Yakıp kavuran, her zaman gerçekleri gösteren, ışığıyla gözleri kamaştıran güneşe dokunmaya cesaretim var mıydı benim?

Şimdi gözlerimi kapadım güneşe doğru yürüyorum… Başım dik, adımlarım güçlü… Güneşin karşısında gözümü açmaya gidiyorum. “Ya kör olursan” diyor bir dost. “Neye yarar bu gözler güneşe bakamadıktan sonra” diyorum.

Seni kendime sordum, seni denize sordum, seni gökyüzüne sordum… Gözlerimi kapadım yüzün parladı denizde, gökyüzünde ve gözlerimin içinde… Anladım ki sen güneştin… Sen evrenin bakmayı bilmediğim tek düzeniydin… İçimi aydınlatıyordun, yağmurları durduruyordun, belirsiz ama büyülü gökkuşaklarını çağırıyordun, rüzgarı durduruyordun, insanları denize çağırıyordun ve kalpleri alevlendiriyordun…

İşte tüm bunların ardından içimde değişen, şekillenen aşkın adını sen koydum…

25.05.10 / 23:46

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ