BENİ HİÇ OKUMAYACAK BİRİ VAR
Bu yazı
sana;hiç okumayacak olana. Herkesin bir, onu asla okumayacak olanı vardır öyle
değil mi? Benimde var. Bir gün herkes beni okusa bile beni hiç okumayacak olan
birisi var benimde hayatımda. Aslında o her gün benim yanımda… Her günbitişi yanı
başımda uyuyor.Her gece boğazı izliyor gözlerimin içinden. Benimle nefes
alıyor. Benimle düşlüyor. İçimde büyüyeceği bir yer bile kalmadı onun.
İstanbul
Boğazı’nın büyülü sessizliği içime her dolduğunda gökyüzüne bakıyorum. “Biliyorum”
diyorum. “Bir gün beni okumayan hiç kimse kalmayacak”. Sonra aklıma; O,
geliyor. “Hayır” diyorum “kalacak”. Hem de bana en yakın olan. Ruhumu en iyi
bilen, beni hiç görmeyecek bir daha.
Hayat böyle
bir kurgu işte. Yapbozun hiç tamamlanamadığı, yanında ve kalbinde yaşayanlarla
ölünen bir dünya bu yaşadığımız. Kalplerinize sorar mısınız? Eşleriniz
yanınızda uyusa bile, zaman zaman akla gelen bir ölümsüzünüz yok mu sizinde?
Ansızın geliveren kalp ağrılarınız, uykularınızı en tatlı yerinde
bölüveren gülümsemeleriniz yok mu
sizinde?
Ben yine de
yazacağım… Rüzgârın aniden esişlerini, o küçük sahil kasabasının ona bakan
gözlerini, gülümseyişinde gördüğüm geçmişimi, … Yazacağım… Unutulacak… Yazacağım
unutulacak… Bir gün tekrar bulacağım onu bir romanın satır arasında. Biliyorum
o hiç gitmeyecek. Gitmediği gibi hiç de gelmeyecek. Sonra, onca kişi beni
okurken, bir damla gözyaşı damlayıverecek gözlerimden; beni hiç okumayan birisi
var diye.
Beyaz
sayfalı kitabımın kara kaplı cildidir yazdıklarım. Bembeyaz sayfalı kara kalem
yazılı bir defterdir yazdığım. Açılıverir her rüzgârda sayfalar birbirini
kovalarcasına… Koşar içinden bir çocuk “ben hiç büyümeyeceğim! Tutma beni hayat”
diye bağırarak. Sayfalar açılır ben izlerim. Bir sorgusuz kararın senelerce
çekilen acısı oradan bana gülümser… Yeniden rüzgâr eser… Bir sayfa açılır kayalık resimleri ile dolu. Denizin kayalıklara
karşı ısrarlı direnişinin resmedilişidir bu. Denizi düşünürüm; bunca asırdır
nasıl bu sevdayla baş eder diye. Açılır sayfa ben; bir küçük mor çiçek görürüm,
deli gibi yağan yağmurlar, uçsuz bucaksız bozkırlar, bir yıkık dökük benzin
istasyonu, hayaletli mezarlıklar, dünyanın merkezine yolculuk, beyaz arabayla
yarış yapan bir kız, bir gün tanımadığı insan kalmayacak sanan bir toy…Sayfalar
uçar, yazılar biter, rüzgâr dinmez,kalem bitmez.
Bu, bir filmin uzun metraj
şerididir. Senarist o kadar çok konu yazmış ki içindeki oyuncuları kaybolmuş. Sonra bir melek gelir; “pozitif
düşün” der. Senarist önceki yazdıklarını ve oynayanları unutup başka birinin
hayatını yazar; Geçmişini gömmüş bir yazarın öyküsünü. Ama senaristin unuttuğu
bir şey vardır. O yazarı bu hayatta tek bir kişi okumamıştır ve hiçbir zaman da
okumayacaktır. Onu yazmaktan alıkoyabilecek tek şey de budur işte.
31.10.06-
00:58
hiç büyümemek büyüyememek bir gün tanımadığı kimsenin kalmayacağını sanan bir toy beyazları kapanmış artık tanıdığı zaman inancını yitirmiş onada siyahlar bulaşmış olacak o da büyümenin verdiği sorumlulukları aldığında küçülmek isteyecek ama büyümek istemişti büyüdü ve pişman oldu...
YanıtlaSil