MASALDA Kİ PRENS
Yıllar önce sakin başladığını
sandığım bir yaz mevsiminde hayatım alt üst olmuştu. Doğru bildiğim her şeyi
kaybettiğim enteresan sıcak günlerden geçiyordum. Ölüme şahitlik etmiştim.
Duygularımı tanımlayamıyordum. Tek istediğim gökyüzündeki yıldızlara kadeh
kaldırıp oradan bana bakan arkadaşıma şerefe demekti. “Senin yaşamayıp gittiğin
ve benim inadına yaşayacağım hayata şerefe!” Öyle zor duygular, öyle
karmaşalarla dolu bir yazdı ki masallardan çıkıp gelecek biri lazımdı. Sihirli
değneğiyle “hokus pokus” deyip hayatımı değiştirebilecek biri…
Tam da böyle bir zamanda
rastladım sana. Derin mavi gözlerinde ufuk çizgisinin ardındaki o gizemli
ülkeyi gördüğüm, gülüşüyle gökyüzünün cennet diyarlarına uçtuğum bir masal
kahramanıydın sen! Gördüğün şey rüyaysa uyanmak zorunda kalırsın elbet. Mavi
gözlü prens hiç uyanmak istememişti oysaki… Ta ki ben yeniden kendimi
zehirlemeye karar verene kadar… Hiç
unutamadığımız başka evrenlerden çalıntı bir gecenin rüyasını 3,5 sene devam
ettirmeye çalıştık. İki hayalperest bir masal evreninin olmayan geçiş biletini
çalmaya çalıştı onca sene. Bir gün hiç gerçek olmayan bir masalda yaşamaya
devam edemeyeceğimi söyledim sana ve olmayan ülkenin dünyada bir tane olan cam
küresini kırdım. Kırık da olsa küre yeniden bakarsın o ülkeye sanmıştım.
Bakmadın. Bir daha hiç affetmedin serseri ruhlu sevgilini…
Masalların olmadığı ülkede çok
yaz geçti senden sonra, çok yazılar yazdı kadın… Herkese uğruna roman yazdığı
gibi mavi gözlü bir adamı hiç tanımadığını söyledi. Kendi bile inandı
yalanlarına. Seninle konuştuğu dili de unuttu, tüketti… Büyümek zorundaydı
çünkü… Sonra bir baktı büyümüş…
Büyüdüm dediği zamanlardı. Artık
masallara inanmıyordu sözde. İşte öyle bir günde yaptıklarını fark etti.
Yaptığı tüm güzel şeylerde senden bir parça olduğunu fark etti. Sevdiği,
hayalini kurduğu, yazdığı, izlediği, ağladığı, ne olduğunu bilmeden özlediği
her şeyin biraz sen olduğunu anladı. Geri dönüp bakmak istedi. Uçurumlar, uzak
yollar, kayıp yazlar, boş şişeler ve derin bir kalabalık yalnızlık gördü sadece
geride… Hiç dolmamış, doldurulamamış kocaman bir boşluk…
Böyle bir hikâyenin bir yerinde
yazar yarım bıraktığı masalın en büyük romanı olduğunu anladı. Anladı da
sihirli değneğini kaybetmiş bir çocuğun onu tekrar nerede bulabileceğini
bilmiyordu. Hokus Pokus dese dünyanın değişeceğine de inanamıyordu bir türlü.
İşte bu yüzden yazarın kalbi de en büyük öyküsü gibi yarım kaldı.
12.08.13
/ 02.40
Yorumlar
Yorum Gönder