RUH EŞİME MEKTUPLAR 1
Her ne kadar
aralara serpmiş olsam da lacivert gözlerini, aslında hiç yazmadım senin hakkında
sevgili! Hiç bahsetmedim Dublin’in her sokağının bir anlamı vardır benim için.
Yağmurun, soğuğun, sarhoşluğun bir anlamı vardır benim için. Biraz Büyük Britanyalı,
çok fazlaca İrlandalı olan ruhunun İtalya’da aldığı gösterişe vurulmuştum ben
aslında. Seni ilk gördüğümde dünyanın durduğunu senden başka çok az kişi bilir
aslında. Hatırlarım ilk kez gördüğüm anı seni; kalabalık bir gurubun arasında o
kendine has yürüyüşünle ve geceyi aydınlatan gülüşünle… Bana ilk “Merhaba”
dediğin anı hatırlarım. Elimi sıktığında ellerinden bütün vücuduna bir ürperti
yayıldığını ve asla başına gelmemiş olan bu şeyden korktuğunu itiraf etmiştin
bana sonralarda… Ruh eşleri birbirlerini görür görmez tanırlarmış ya tanımıştık
bizde işte. Barın kapandığını ve bizim hala konuştuğumuzu hatırlıyorum.
Arkadaşın demişti bana “Biliyor musun bu adam bütün dünyanın peşinde koştuğu
süper yaratıcı bir reklamcı”. “Koşar tabi dünya bu adamın peşinden” dedim
içimden sen koşar gibi yürüyüşünle taksiye doğru giderken… O gün bana
“Müslümanlardan nefret eden Katolik bir adam olduğunu” söylemiştin. Yeni
tanıştıklarına salladığın uzun yalan hikayelerinden biriydi aslında bu da. Çok
da atıştık aslında. Bizim olayımız buydu; biz kavga etmeden sevemiyorduk.
Sonraları Dallas dediler bize kavgalarını sevdiğim.
Telefonları kaydetmez, arayanları
cevaplamaz, ortamlarda kendini asla sevmeyecek “Yalnız Kurt” diye tanıtırdın. O
fazlaca hassas kalbini saklamak için söylemediğin yalan kalmazdı. Herkes sana
bakıyordu. Bütün kadınlar aklını kaçırıyordu seni görünce ve sen bayılıyordun
bunu kullanmaya. Ondandı o herkesin dikkatini çeken yürüyüşün ve bir anda yok
olmaların. Çok korkmuştum senden, sen benim düşlediğim, yazdığım, beklediğim
her şey gibiydin. O yüzden ihtimalini bile düşünmedim seni sevmenin gizliden
gizliye severken. Sonralarda kadınların birbirine anlatırken senden şöyle
bahsettiğini duydum; “Çağda bir çocukla beraber dünyada bu kadar yakışıklı ve
karizmatik bir adam daha olamaz. Birbirlerini yiyorlar kızım ama dönüyorlar
sonunda. Görseniz adamı aklınızı kaçırırsınız”. İşte ben de kaçırdım aklımı
seninle. Ah o 50 yaşındaki çocuk olmasaydı yanımızda!
Bir gece ev arkadaşımı aradın.
Evde kös kös oturuyordum. Parayı idare etmek lazım diye kapamıştım kendimi
Amerikan TV dizilerine. Beni de çağırdın ama ev arkadaşım “çıkmayacağımı para
idaresi yaptığımı” söyledi. Beni istedin telefona; “Çok özledim seni ne olur
gel! Para dediğin ne ki, sen yeter ki gel”. Geldim tabi. Seni görmenin
heyecanıyla ölerek geldim. Hatırlıyor musun Noel Baba’ya “seninle kandırdılar
hep bizi şimdi siktir git” dediğin gece! Önce uzun konuşmalar ve komik
tesadüfler başladı. Cin içiyordum o aralar senin en sevdiğin içki olduğunu
bilmeden. Çocuk gibi seviniyordun aynı şeyleri seviyoruz diye. Öyle ortalarda
bir yerlerdeydik bizim 50’lik çocuğun gönlünü eyliyorduk. Sonra gittik o
sürekli gittiğimiz late bara. Orada bana içki ısmarlamaya başladı insanlar.
Görür görmez yanıma geldin “Ben de alırım lazımdı bu mallar” diye. Gülüyordum
lazım mı birisi bana para yokken bile var bende… Çeke çeke çıkardın bizi
oradan. Lily’nin oraya doğru sürükledin. Bizim 50’lik başlamıştı sapıtmaya ben
de kaçtım sigara içilen terasa. Genç bir Rus geldi yanıma ısrarla çağırıyor
beni secret bir partiye. Siz geldiniz o ara. Tanıştırdım hepinizi. Ev
arkadaşımla konuşmaya başladı Rus. O ara oldu ne olduysa. Sadece birbirimize
baktığımızı hatırlıyorum. Hiç konuşmadan gözlerinle söylemiştin bana “Kaçalım
mı bunlardan” diye. Elini tuttuğumu hatırlıyorum sonra. Kaçtık 3 katlı barın
tenha bir yerine. “Kucağıma otursana” dedin bana. Oturdum ve başladık her şeyi
anlatmaya. Hiç susmadık görevliler “bar kapanıyor” diyene kadar. O an dünya
durmuştu yeniden ve biliyordum bu sefer bu daha önce başıma gelen hiçbir şeye
benzemiyordu. Sen de biliyordun ve bana bunu sayısını hatırlamadığım kadar çok
söyledin. Ateist bir adamdın sen! Hiçbir şeye inanmıyordun. Sonralarda
sabahları uyandığımda ilk duyduğum cümle oldu “Çağda biz kaç hayatı birlikte
yaşadık acaba? Bu benzemiyor dünyaya ait bir şeye” Benzemiyordu sevgilim.
Benzeseydi son bakışını hala saklamazdım gözlerimin yaşında. Birbirimize git
diye bağırırken sarılıp kaldık hep öyle. O son günde de öyle oldu. Bana dönüp
baktın ve gözlerinle soruyordun yine “Ne yapacağım ben seninle” diye… Kimse
duymadı sorunu benden başka. Kimse bilmiyordu kapıdaki güvenlikten başka.
Huzursuz huzursuz bakıyorlardı bize “bunlar yine kavga eder mi acaba”
dercesine. Etmedik bir yabancıymış gibi espri yaptık birbirimize. Garip bir
şekilde biliyorum seni ömür boyu sevip bir daha hiç istemeyeceğimi ve garip bir
şekilde biliyorsun bunu sen de… Sen beni hep duyarsın sevgilim biliyorum. Ben
anlatmadan hissedersin. Dünyada görmeden asla bilinmeyecek şeyleri hissedip
beni aradığına şahitlik ettim. Yatağımda hep benimle uyuyan adını sen koyduğum
bebeği kıskanıp fırlatıp attığını gördüm. Kalbinin bütün kalkanlarını indirip
bu kadar sersemlemek için yaşlı hissettiğini de biliyorum. Sen ilk defa bu
kadar fazla soyundun ve bu seni kemirip yedi. Bense yanımdaki manyağın beni
tükettiği günlerden ve gecelerden kaçmaktan başka bir çıkış yolu bulamadım.
Hatırlar mısın adı olmayan
bardaydık. Sözde küsmüştük. Bir daha asla beraber olmayacaktık. Dostça
konuşmaya gelmiştik ve kar yağmıştı. “Neden dünya sürekli mesaj gönderiyor bize
neden sen varken hep olmayan dünyaya gidiyorum ben” demiştin. Olmayan
dünyalardan korkuyordun ve ben bunu çok iyi biliyordum.
Hayatımda ilk defa ve sadece seni
aldattım. Niye yaptığımı ve neden haklı olduğumu biliyorsun! Gözüne soka soka
aldattım. Sana anlatacaklarını biliyordum. O yüzden sana anlattım. O geceyi bir
ömür unutamam. Sustun bir süre. Ne kadar büyük bir hatan olduğunu biliyordun.
“Çok güçlüsün, güçlü olmasan bunu yapamazdın” dedin ve elini uzattın bana.
“Nereye” dediğimde “O bara” dedin. O an anladım bu bildiğimiz bütün hikayelerin
üstündeydi ve bir daha asla böyle hissetmeyecektim. Benim İrlanda’ya gelme
sebebim sendin. Bütün bunlar sırf biz buluşalım diye olmuştu.
Seni çok sevdim ben, gözleri karanlık
gecelerde kıyıya vuran okyanus dalgalarını hatırlatan adam! Seni gözlerimi
kapayıp dünyanın herhangi bir yerine gidebilecek ve asla dönmeyi düşünmeyecek
kadar çok sevdim. O şehir sensiz anlamını yitirdi. Şimdi bakıyorum da
İstanbul’u da anlamlı yapan çok şey yok sensiz. “Meryem Ana geldi bana”
demiştin. Geldi ve dedi ki “korkma”. Keşke bu kadar çok korkmasaydın be
sevgili! Küçük sen hala başucumda. Hayatımda ilk defa bir şey çaldım ve onu
okyanuslar ötesine getirdim. Ağladığım zamanlarda ona anlatıyorum dertlerimi ve
gerçekten ne hissettiğimi. Bir zamanlar sadece sana anlattığım gerçek hislerim
bana kaldılar yine bu acayip dünyada. Biliyorum her nerede ve kimle olursan ol
sen de anlatmıyorsun gerçekleri. Senin yalanların meşhurdur şimdi kim bilir hangi
yalanı kendine hayat yaptın da yaşayıp yaşatıyorsun. Bir gün o helikopteri
yapacaksın ve uçacaksın mavi göklere ve ben bir gün kendime aldığım yatımla
mavi denizlerin ortasındayken göreceğim göklerdeki sevgiliyi. Hiç
ayrılmayacağız biz aslında, ayrılmadık da sadece başka bir hayata bıraktık bu
sefer çünkü sen Rüzgar’sın. Adını da hikayeyi de biliyorsun ve gökyüzüne bundan
bu kadar tutkun olduğunun farkındasın. Biz bu dünyanın başka köşelerinde başka
şekillerde yaşayıp ölürken hep o son bakışmayı saklayacağız yüreğimizde ve ben
bir daha asla uykumda konuşmayacağım biriyle. Konuşsam da dinleyen olmayacak
biliyorum sevgilim. Seninle kavga etmeyi bile özledim. Senin bildiğin hikaye
başka benim Türkçe anlattığım başka. Yalan söylemeyi bana da öğrettin sonunda. Bugün
kötü bir gündü sevgilim, sen de yoktun. Senden başka bu dünyada hiç kimseye
anlatmadığım bir şey oldu yine. O yüzden bari sana yazayım dedim. Bir daha
buluşana kadar hoşça kal!
Yorumlar
Yorum Gönder