AŞK HAYAT DOĞA İNSANLIK VE DÜŞLERE DAİR

Kolay yaşıyoruz kolay! Kazanmak kolay, kaybetmek kolay! Oysa kazanmalar da kaybetmeler de zor olsun isterdik.

Dünyadaki nadide şeyleriz her birimiz aslında. Benzerimizi bulmak istedik, sıfatlar yükledik ama bakmayı hiç beceremedik o çiçeklere, koklayamadık ömür boyu unutmamacasına. O unutulmaz çiçeklerin az rastlanır kokularını en güzel esansa çevirip bedenimizde taşıyamadık. Yani sevmeyi bilemedik ki sevilmeye koşalım…

Sevmek görebilmektir çoğu zaman. En sevmediğin kıyafeti ona yakıştırabilmektir. Başkası söylese hoşlanmayacağın şeyleri bile sırf o söyledi diye sevebilmektir. Dönüşüp karışmaktır bir başka ruhla… Bir kitabın satır arasında rastlayabilmektir ona ait bir şeylere. Bazen saklamaktır beraber içtiğin bir sigaranın paketini; sanki başka yerde hiç yokmuş gibi. Cebinde beş kuruşun olmasa bile heyecanla sokaklara düşebilmek ve ne yaptığını önemsememektir… Beraber yenmiş bir simiti dünyanın en güzel yemeği sayabilmektir. Biraz da güvenmektir sevmek. Yüreğinde ona ait bir şeyle yürüdüğünü hissetmek ve anlatabilmektir. Bazen özgür bırakmaktır, bazen de uzaktan bakmaktır. Kanatlarını gidebilmek için son gücünle açtığın halde onun yörüngesinden başka bir yere uçamamaktır.

Kimisi dolunay gibi sever; her gece yalancı yıldızların yakınında huzur bulacağı denizine dönmeyi bekleyerek ve denizin ona “gitme kal” diyeceği günü düşleyerek. Yıldızları çöpe atmaya hazır bir şekilde gülümsediği halde hiçbir şeyden vazgeçemezmişçesine “çok eğlendiğini” haykırarak dünyaya…

Kimisi deniz gibi sever; her gün aynı yerde, bir başına, kayalıklara haykırarak. Hiç değiştirmez sevdiğini, o duysun diye bir ömür bekler…

Kimisi kayalıklar gibi sever; sevdiğini asla söylemeyerek, nereye baktığını, neyi neden unuttuğunu saklayarak. Hep aynı yerde durur ve onu bırakıp giden sevgili için bin sevgiliyi aldatarak uzaklara bakar durur...

Kimisinin sevdası rüzgarınkine benzer; hoyrat, kendinden emin, heyecanlı… O beklemez, kararlarını tartmaz; zaten bildiği bir şeye esiyordur, acelesi vardır ve alır yanına sevdiklerini…

Kimisi de Gökyüzü gibidir; Sessiz, soğukkanlı, hep durduğu yerde duracakmış gibi görünür. Bazen üstüne değen ateşle kızıllara bürünür, bazen uzaktan izler başkalarının sevdalarını. Herkesi dinler, bol bol izler… Kendi sevdasına gelince o hiç son sözünü söylememiştir. Çünkü sadece Tanrısal bir şeyin onu yerinden kıpırdatabileceğini bilir. Gökyüzünün rengini değiştirecek şeyi bekler durur…

Bu hikayede yıldızlara yer yok. Çünkü onlar sıradanlar. Uzun soluklu saydıkları, dünyaya ait ilişkiler zincirinde parlayıp duruyorlar. Kendileriyle aynı boşluktaki insanlarla her gün ayrı bir eğlencede dans etmeye devam ediyorlar. Kurallar belli, seçenekler net, oyunlar ölümsüz… Asla gerçek sevgiyi öğrenemeyecekler…

Evrene baktım durdum. Aşkı doğada aradım. Ellerimi kalbime koydum ve yüreğimde sakladığım Tanrı’ya dokundum; Ona yalvardım… Dünya basit geldi sonra… Sözcükler basit, paylaşılanlar sığ, görsellikler sıradan geldi. Müzikler doldurdum içime ve dans ettim sevgiliyle kimsenin bilmediği bir yerde. Anladım ki bir masalı gerçek yapabildiğin yerdeydi aşk. Diğerleri kolaydı; Kazanma ve kaybetme oyunlarıyla örülü, sahte, maskeli ve birbirinin aynıydı…

Ey aşk!
Unutulan masalları hatırlat insanlara!
İyiliğin altından işlenmiş kumaşlar gibi parıldadığını hatırlat!
Ey aşk!
Dünya sahnesinde oyuncu yapma insanları!
Ey aşk! Sihirli değneğinle gel ve dokunduğun her şeyi aydınlat!
Anlat insanlara; görmek zordur seni, kaybetmekse görülemediğin müddetçe bir o kadar kolay… 


Dekorasyon Dünyası Dergisi. Sayı 3. Köşe Yazısı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ