KİBİRLİ GÜLÜŞÜN

Ne zaman birisi üzmeye kalksa beni, gülüşün beliriyor gözlerimde…

Gülüşün!

Hani o kibirli, çocuksu ve fütursuz gülüşün…

Ardından da gelişin… Hiç gitmeyecekmiş gibi ve hiç kimseninkine benzemeyen gelişin… Gidişinle sonlanıyor hayalim; hatırlayıveriyorum aniden, sensiz kalmanın ne demek olduğunu... Kalbimi çıkarıyorum yerinden, avuçlarımın içine alıyorum ve bakıyorum ona derinden… Ne çok kanamış senin yokluğunda ve ne çok umut etmiş yeniden fütursuzca yerinden fırlamayı… Senin gitmiş olman bütün resimleri ters çeviriyor ve kalp, tekerrüre gebe kalıyor… Anlıyorum ki bu öykünün başı sensin sevgili ve ben senden geriye dönemiyorum…

Bu hikâye Karadeniz’in asi dalgalarına tutkun bir kadının, boğazın sessiz ve sinsi ışıklarına kapılıp gitmeye çalışmasını anlatır… Kadın denize bakar dostane ve unutur denizin baktığı yerinin Karadeniz’e açılan tek yer olduğunu şu koskoca şehirde…

Seni ben her hikâyede baştan yazıyorum…

Seni ben her gidişte yeniden geri alıyorum…

Seni ben her gelenle yeniden unuttuğumu sanıyorum…

Oysaki benim hikâyem buradan çok uzaklarda bir yerde, dalgalar sahillere asice vurduğunda başlamıştı… Şimdi silik bir gülüşten ve unutulmuş birkaç anıdan ibaret olan bu öyküm, bütün hayatımı tekerrüre boğdu…

Sırf sen gittin diye ben insanların gelmelerini değil gitmelerini bekledim sabırsızlıkla ve biraz da korkuyla… Çok sayfa eskittim ben bu aşkın uğruna… Çok kez gözyaşı döktüm. Bir hikâye için bir sürü hikâyeye ağıt yaktım… Yürüdüm, yürüdüm de uzaklaşabildim sandım… Oysaki geri dönüp baktığımda tek gördüğüm şeydi senin kibirli gülüşün…

18.09.09 / 02:48

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ