PARİS


Paris’te yağmurlu bir gece… Chris de Burg’un o enfes şarkısında ki gibi… Yağmur yağıyor düşlerine… Sen nehri akıyor gecenin içinden, “ben bu kaldırımın taşlarını özlerim” diyor kadın.


İnsanların beceremediği şeyler geliyor aklına… Aynı yolda yürümekle başlıyor her şey… Yürüyememekle bitiyor. Paris, kadını içine çekiyor, hiç bırakası yok gibi…

Victor Hugo geliyor aklına, sonra çocukluğu… Çirkin mi çirkin Quasimodo çocukluğunun görüntülerinden çıkıp güzeller güzeli Esmeralda’yı arıyor Notre Dame’ın pencerelerinden uzaklara bakarken… “Quasimodo çok çirkin ama iyi biri değil mi anne”?...

Edith Piaff’a rastlıyor kadın kirli bir cadde de… Sokak şarkıcılığı yapıyor henüz… Sokak o güzel sesle uğulduyor… “La vi en rose” a dönüşüyor ardından Paris… “Hayat tozpembe bebeğim al beni kollarına”…

İşte sonunda kayboldun bu eşsiz düşün peşinde… Öyle şeyler görüyorsun ki anlatamazsın artık hiç kimselere… Çünkü artık biliyorsun ne sen onlardansın, ne de onlar senden… Şimdi daha çok yalnızsın…

Bu şehre aşkla gelmek lazım… Bu şehre kitaplar bitirip gelmek lazım… Bu şehir de yağmurlu bir günde ıslanmak lazım… Sonra da bu şehir için hayatının en asil cümlelerini yazmak lazım…

Yine de bilirsin, insanlardır kirletenler şehirleri… İstanbul şehrinin ışıklarını nasıl yalan boyalarla boyadıysa onlar, her gün daha çok kalbinde ki şiirleri de yok edeceklerdir…

Sonra yeniden öğrenirsin, insanlardır aslında güzelleştirenler caddeleri… Cebinde çalan telefon nasıl da güzel bir ruhla döner sana İstanbul’dan… Hatırlarsın birkaç kişi, birkaç yerde güzel dünyaları paylaşmayı da becermiştiniz…

İşte bu yüzden anlarsın… Şimdi yalnız yürüdüğün her sokak daha çok kederli, kalabalıklar içinde yalnız olduğun her yer biraz daha az tenha…

Yani ne gidiyorsun bu yazı da ne de kalabiliyorsun aslında… En azından artık kaçmak istediğinde kaçmayı tercih edeceğin yerin adını öğrendin. Orası; Paris…

19.01.10 – 02:36

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAHRAN’DA İKİ GÜN

SİRİUS

EYLÜL BAKIŞLI KIZ